31 Temmuz 2008 Perşembe

Alphonse Lavallee Üzümü ve Kurşun Eriği

Bu yıl Alphonse üzümleri geçen yıla göre epeyce geç kalmışlardı ama artık onlar da oldular.


Alphonse Lavallee üzümü salkımı


Alphonse salkımları toplu halde :)

Peki aşağıdakinin ne olduğunu bildiniz mi? Alphonse'a çok benziyor değil mi? Bu bir erik. Kurşun Eriği.




.
Erik ağacıyla kargı birlikte büyümüşler. Erikler de dalların arasına gizlenmişler.
.
.

29 Temmuz 2008 Salı

Yerli Bir Karpuz, Diğerleri ve Küçük Domatesler

Eskiden bu karpuzlardan yetiştirirdik. Yerli bir çeşit bu. Verimli bir çeşit değildir. Çekirdek sayısı fazla olduğu gibi, aynı zamanda bu çekirdekler büyüktürler de. Tadı kötü değildir, çok iyi de değildir. Tat bakımından ortalama bir karpuzdur. Karpuzun kendisi de çok büyük olmaz. Genellikle 2-4 kg arasında olurlar.

Yerli çeşit karpuz yetiştirilmiyor artık. Çarşı - pazarda gördüğünüz karpuzların tohumları satın alınarak onlardan yetiştiriliyor. Böyle arada bir tane de eski (yerli) karpuzlardan yetiştiriyoruz. Her şeye rağmen bu eski tohumları kaybetmemeliyiz...







Mustafa dedesiyle kavun, karpuz ve domates toplayıp gelmiş.







Bunlar da domateslerimiz... Bu domatesleri salça yapmak için kullanıyoruz daha çok. Beyaz kasanın içinde, üstte görünen büyük domatesler de çok ince kabukları olan ve tadı da çok güzel olan domatesler. Yukarıdaki bu üç büyük domates tohumluk olarak seçilmişler. İyice olgunlaşmış olan bu domateslerin içindeki tohumlar alınarak gelecek yıl ekilmek üzere saklanacaklar.
.
.

28 Temmuz 2008 Pazartesi

27 Temmuz 2008 Pazar

Yılın İlk İncirleri

Yılın ilk incirleri çıktı. Geçen Pazartesi günü amcam üç tane incir getirmişti ve o incirlerin çoğu kısmı kuşlar tarafında yenmişti ve bize yenecek tarafları kalmamıştı. Her yıl ilk olgunlaşanları kuşlar bulup yiyorlar zaten. Armutta da, incirde de böyle bu. Ertesi günü ben gidip baktığımda henüz olgunşalanları görememiştim (kuşlar kadar olamadım yani) ama çok hızlı bir şekilde olgunlaştıkları görülebiliyordu. 2-3 gün sonra koparılacak durumda olanlar vardı. Bugün sabah da Mustafa, "amca incir yer misin" diye bunları getirdi...




.
.

Koca Armut ve Bencik Armudu



Yerel armut çeşitlerimizden birisi daha; Bencik Armudu. Bu armudun kendine has çok güzel bir kokusu ve tadı vardır. Bu çeşidin de, yakın çevremde benim bildiğim kadarıyla çok fazla ağacı kalmadı...



Yerel Armut çeşitlerimizden bir diğeri daha; Koca Armut : Sıradan bir armuttur. Çok öne çıkan, bir koku ve tadı yoktur. Bu armutun da çok fazla ağacı kalmadı. Bu civarlarda bir tek ağaç var, o da bizim arazimizde. Kaybolmaya yüz tutmuş çeşitlerden birisinin de bu olduğunu düşünüyorum. Bizde armut aşısı yapılırken mümükün olduğunca bu çeşitlerin aşılanmasını istiyorum.
.
.

24 Temmuz 2008 Perşembe

Sevgili Arkadaşım (Hemşerim) Ali Ölmez

Bugün sevgili arkadaşım Ali Ölmez geldi. Okul'dayken "hemşerim" diye hitap ederdik birbirimize. Bu şimdi de devam ediyor. Ali Milas'lı ve biz onla Lise'den arkadaşız. Söke Ziraat Teknik Lisesinden. Yatılı bir okuldu. 1985'te başlamıştık okula. Vay bee, 23 yıl olmuş tanışalı...


.
.

22 Temmuz 2008 Salı

Bu Yıl Yapılmış Bir Kaç Aşı

Bağda her yıl biraz aşı işi oluyor. Aşağıdaki fotoğraflardaki bir kaç aşı bu yılın Mart ayının sonunda yapılmıştı. Aşıdan yaklaşık 1 - 1,5 ay kadar sonra, anaca konulan aşı kaleminden filizler çıkıyor. İçlerinden doğru, düzgün ve güçlü olan bir tanesi bırakılarak diğerleri kesilip atıldı. Birinci sıra tel hizasına gelince de filizin ucu kesilerek, o seviyede gövdeden çıkmış iki filiz yanlara doğru tele bağlanarak, yan kollar oluşturuldu. Daha sonra da arada yapılan kontrol ve budamalarla uygun terbiye şeklini almaları sağlandı.



.

.
.

21 Temmuz 2008 Pazartesi

Halit Abi ve Arkadaşlarının Ziyareti



Dün (20 Temmuz) akşam üzeri Halit abi ve arkadaşları Dr.Galip abi ve Dr.Osman abi geldiler. Çoookk uzun zamandır gelecek olan Halit abinin ziyareti her yıl ertelene ertelene, bu zamana kadar gelmiş ve nihayet bugün gerçekleşmiş oldu. Bu gecikmeyi de epeyce dilimize doladık doğrusu ona karşı:)

1999'daki kazanın öncesini, kaza anını ve hastaneye gidiş bölümünü daha önce web sitemde yazmıştım. Dün Halit abi geldi ya, onun gelişi vesilesiyle sonrasından da bir bölüm yazayım. Çünkü ciddi olarak ilk tanışmamız o zamana denk geliyor.

Bodrum'daki hastanede röntgen odasındayken bir röntgen teknisyeninin, "tek başıma bana bıraktılar" diye söylendiğini hatırlıyorum hayal meyal. Olayı tam olarak anlayamadılar ve ambulansla MR çekilmesi için İzmir - Alsancak'ta bir merkeze gönderdiler. Ama gönderirken de, beni herhangi bir hastaneye sevketmiş değillerdi. Yani, MR'dan sonra ne yapacağımız, nereye gideceğimiz belli değildi. Sanki, MR'ı çektirdikten sonra geri dönecekmişiz gibi bir durum vardı. Alsancak'a gittik, MR çekildi.

Giderken de 9 Eylül Ün. Hastanesinden Halit abi aranmıştı. "Ben hastanenin acil servisinde bekliyorum, oraya gelin hemen" demiş. Vardığımızda Halit abi bekliyordu. O güne kadar pek görüşmemiştik ve fazla tanımazdım kendisini. Daha çok gıyaben bir tanımaydı yani. Ben, Acil'deki sedyeye geçtikten sonra Halit abi benim MR filmlerine bakıyordu. Ben de, teselli edici bir kaç kelime duymak düşüncesiyle olmalı ki, "durum nasıl abi?" diye sordum. "Kötü kırmışsın be koçum" dedi ve durumu gayet açık bir şekilde özetleyiverdi:) İlk ciddi tanışmamız da bu cümleyle başladı işte...

Sonra, bir kaç prosedürden sonra yukarı kata, Ortopedi servisine alınmıştım. Sonra da birkaç tetkik, ameliyat vs...

Halit abiyle yakın akrabayız aynı zamanda ve o günden sonra da devamlı haberleşiyoruz. İşleri yoğun olduğundan ancak arada bir görüşebilsek de, yeter ki gönüller bir olsun diyoruz... İlk tanıştığımızdan bu yana eksik etmediği ilgisi, sevgi ve dostluğu için ona çok teşekkür ediyorum.

Dr. Galip abiyle yeni tanıştık. Özgür ruhlu ve sohbeti müthiş bir kişi. 1300 cc.'lik bir motoru varmış. Bayaaa özgür ruhlu yani. O motorun üstünde insanın ruhu nasıl özgürleşmesin ki:)
1300 cc. idi, de mi Galip abi, yoksa 1400 müydü?
Haa, az daha unutuyordum, bi de Geleceğe Dönüş filmleri serisindeki Çılgın Profesörü oynayan Christopher Lloyd'a çok benziyor:)

Dr. Osman abiyle de yeni tanıştık. Çok genç gösteren (ya da yaşını hiiç de göstermeyen diyelim) bir kişi. O kadar genç gösteriyor ki, insanın "Osman" deyiveresi geliyor:) Tabi bunda, yüzünden eksik olmayan tebessümünün ve samimiyetinin de rolü var. Onun da motoru varmış. Ustası kim onu söylemeye gerek yok artık:)
.
.
.
.

Güle Güle İlyas Hocam



Bir yıldan fazla olmuştur. Bilgisayarımda küçük bir problem çıkmıştı. Ben de henüz tanışmamış olsak da, köyün ilköğretim okulu bilgisayar dersi öğretmeni İlyas Yılmaz'ı aramış, hem tanışmak üzere, hem de yardım almak üzere eve davet etmiştim. O zaman tanıştığımız İlyas'la arkadaşlığımız devam etmişti. Bu yıl okulların kapanmasından sonra İstanbul'a tayini çıktı. Ağustos ayının başında da askere gidecek. Beş günlüğüne Bodrum'a gezmeye gelen İlyas, dün akşam üzeri kısa süreliğine de olsa uğradı, biraz sohbet ettik. Giderken ona, "seni askere gönderiyor da sayılırız" demiştim. Ve, iyi dileklerimizle uğurladık. Yolun açık olsun İlyas hoca...
.
.

19 Temmuz 2008 Cumartesi

Üzümlerin Üzerindeki Pus ve Kırmızı Çekirdeksiz Üzüm

Bazı meyvelerin üzerinde bir pus tabakası olur. Üzüm bunların başında gelir. Erikte de olur mesela. Üzümün üzerindeki pus silinmemiş olmalıdır. Hele hele yıkanması kesinlikle olmaz. Ancak yemeden önce yenilecek kadarı yıkanmalıdır. Satın alınacak üzümün üzerindeki pus tabakası silinmiş ise üzüm muhtemelen fazla oynanmıştır ve tazeliğini kaybetmiş olma ihtimali de yüksektir. Bazen de rüzgarda sallanan yapraklar, salkıma dokunarak rüzgarla sağa sola hareket ettikçe, üzümün üzerindeki pusun silinmesine sebep olurlar. Bu da, üzümün üzerindeki koruyucu tabakanın silinmesine, tanenin buradan su kaybına ve nispeten de hastalık ve zararlı etmenlerinin girişine açık bir alan oluşmasına sebep olur. Bunun yanı sıra, üzümün doğal ve güzel görüntüsünü bozduğunu da düşünüyorum.



.
Epeyce yıl oldu, (10 yıldan fazla) amcamın kızlarına bir gün, "bağdan biraz üzüm alın gelin hadi" demiştim. Biraz sonra ellerinde bir kaç salkım üzümle geldiler. Küçük taneli, koyu kırmızı renkli bir üzüm. "Bula bula, o kadar üzümün içinde bu üzümü mü buldunuz" demiştim. Sonra tadına baktım, çok güzeldi. "iyi ki bunu bulmuşsunuz" dedim. Hatta o zamanlar, akşamüzeri işten çıkmadan önce Erdal'a telefon ediyor, "o üzümlerden biraz kes ve dolaba koy, ben gelinceye kadar soğusun" dediğimi bile hatırlıyorum. 3-5 asma falan vardı sanırım o üzümden. 20 yıl önce ilk parsel tesis edilirken, değişik bir çeşit olsun diye aşılanmışlar. Çekirdeksiz üzümün pembe-kırmızı olanı.
.
.
Yukarıdaki fotoğraftakiler henüz tam kırmızılaşmamışlar.
Tadı güzel olan bu üzümün pazarda satımı zordu. İnsanlar onun çekirdeksiz kırmızı üzüm olduğunu bilmiyorlar, gelişmemiş, iyi olgunlaşmamış bir kırmızı üzüm sanıyorlar ve almakta tereddüt gösteriyorlardı. Sonra bu asmaların yerine başka üzümler aşılandı ve şimdi bir tek yukarıdaki asma kaldı...
.
Müge ve Şiraz üzümleri...

18 Temmuz 2008 Cuma

Alphonse Lavallee Üzümleri Ne Durumdalar?

Bağın içinde gezmeyi seviyorum. Yalnızca gezmek mi, fotoğraf çekmeyi de çok seviyorum. Fotoğraf demişken, iyi ki de bu digital makinalar var. Bağın içindeki yolda tekerlekli sandalye ile gitmesi kolay da, sıra aralarına girince gitmesi çok zor oluyor. Ben de, "şurda güzel üzümler var, fotoğraflarını çekivereyim" diyorum. Onların fotoğraflarını çekerken, "yok orada daha güzelleri varmış" diyorum. Hadi biraz daha gideyim. Sonra biraz daha, biraz daha derken bir sürü yer dolaşıyorum... üstüm başım toz toprak içinde kalıyor. Takıldığım yerde de, "yetiş Müge, ya da Mustafa" diyorum:) Bugün Müge vardı...
Hazır aralara dalmışken Alphonse Lavalle üzümleri ne durumda onlara da baktım. Geçen yıl, bu tarihte onlardan da kesmeye başlamıştık. Diğerleri gibi bu yıl onlar da biraz geç kaldılar.





.Alphonse üzümleri, yukarıdaki fotoğraflarda görüldükleri üzere henüz tam olgunlaşmamış durumdalar. Yukarıdaki salkım gibi olanlar var ama henüz onun içinde de yeşil taneler var.
.


Alphonse üzümleri arasında gezmiştim ama, onların arasına bir de Yalova İncisi karışmış. Gayet güzel duruyorlardı, onların da fotoğraflarını çekmeden geçemedim:)

16 Temmuz 2008 Çarşamba

Bodrum'da Bazı Şaraplık Üzümlerin Olgunlaşma Süreci

Bir yerin iklimi şaraplık üzümü ve şarabı etkiler mi? Bu da soru mu şimdi, tabi ki etkiler? Hadi soruyu değiştireyim; acaba ne kadar etkiler, niçin etkiler? Bir kere üzümün şeker oranı ve asit derecesi üzerine direkt etkili olacaktır. İklim serinleştikçe üzümlerdeki asidite artarken, şekerlenme oranı da azalacaktır. Bunun yanı sıra sıcakların aniden yükselmesi üzümlerde hızlı ve dengesiz bir olgunlaşmaya neden olabilir. Ama iklim hep ılıman ve sıcaksa orda da bir problem çıkmayacaktır.Şimdi lafı nereye getireceğiz.Tabii ki Bodrum'a:) Övünmek gibi olmasın mı desem, yoksa şikayet etmek gibi olmasın mı desem bilmem ama, az biraz sıcaktır bu Bodrum denen yer... Çoğu kişi orda şarap olmaz der. Ki dediler de zaten:) Ama ben yine de deneme yapmaktan geri durmadım. Zaten bir Grand Cru tadında şarap yapmak iddiasında da değildim. Netice itibarıyla (eğer olursa) buraya özgü bir şarap olacaktı. Oldu mu peki? Şaraptan anlayan cenahtan da, anlamayan cenahtan da tadanlar, beğendiler, olduğunu söylüyorlar... Kısıtlı imkanlarla ve ev ortamında bu kadar olabiliyorsa, daha geniş imkanlarla sanırım daha iyisi de yapılabilir.Ama işin içinde başka bir püf noktası daha var;Eğer Bodrum'da şaraplık üzüm yetiştiriyorsanız, ya kendiniz işleyeceksiniz, ya buraya kurulmuş bir şaraphane olacak, ya da çok fazla üzümünüz olacak ki, bir şarap fabrikasının gelip sizin üzümünüzü almasına ve o üzümler için fabrikayı çalıştırmasına değsin. Yani, burada üzümler hatırı sayılır derecede erken olgunlaşıyorlar. Hangi fabrika bir kaç ton üzümü alıp, o kadarcık üzüm için fabrikasını çalıştırıp, sonra da kendi bölgesinin üzümünün olgunlaşmasını beklemek üzere makinalarını kapatır, işçilerini dağıtır ki?Bazı şaraplık üzümlerin bugün itibarıyla şağıdaki fotoğraflarını görünce durum daha da iyi anlaşılacaktır.



Shiraz : Shiraz'lar hızla olgunlaşıyorlar. (Buranın ikliminin erkenci etkisi bir yana) Belki de Shiraz'ın erken olgunlaşmasını normal karşılamak gerek. Çünkü o zaten bir sıcak iklim üzümü.
.

.
Cabernet Sauvignon : Salkımlar biraz seyrek yapıda olsalar da, olgunlaşma süreci içerisinde salkımlar biraz daha dolgunlaşıyorlar. Şaraplık üzümler içerisinde en küçük taneye sahip olanlardan birisi. Verimi de çok fazla değil. Aslında bu üzüm için uzun budama daha uygun (bunu ben demiyorum, kitap diyor). Biz kısa budama yapmıştık, belki bunun da etkisi vardır az ürün vermesinde. Ama olsun, şarabı daha güzel oluyor:)
.


Kalecik Karası : Bodrum'da Kalecik Karası olur mu? Ya da olmalı mı? Olması ne derece doğrudur? Zaten ben de bunu merak ediyorum ya :)
.

.
Adakarası : Sanırım buranın ikliminin erkenciliği bu üzümü etkilemiyor. Nedense diğerleri gibi, olgunlaşmak için aceleci değil... Yukarıdaki fotoğrafta belki bişey dikkatinizi çekmiştir; üzümler biraz fazla, bunun farkındayım...
.
.

15 Temmuz 2008 Salı

Bahçelerde Börülce...

"Bahçelerde börülce, oynar gelin görümce..." diye, bir türkü vardır ya hani, işte o börülce, bu börülce. Görürsem, gelinle görümcenin de fotoğrafını çekerim...
İki tür yemeği yapılır (başka da varsa ben bilmiyorum);
1. haşlanarak zeytinyağıyla yağlanır ve öyle yenilir.
2. Domates, soğan vs. konularak yahnisi yapılır.




.
.

14 Temmuz 2008 Pazartesi

Yerli Pembe Domateslerimiz

Domates deyip de geçmemek lazım. Domatesten domatese fark var:) Bakın bişey anlatayım; geçen yıl günlerden birgün, kahvaltı yapıyorum ve kahvaltıda biraz da domates var. Aldım bir dilim domatesi çiğnemeye başladım, amanın o da neee! Ne olmuş bu domatese? Tadı tuzu yok, üstelik de kösele gibi. "Ne oldu bizim domateslere" dedim. Meğer, Erdal manava üzüm götürdüğünde, oradan; "yanlışlıkla fazla sipariş vermişiz, fazlalık domates var, biraz domates al, götür" demişler. "Tevekkeli var bişeyler, bizim domateslerden değil bunlar." dedim

Bizim domatesler mi? Aşağıda kopardıklarım gibiler. Biraz acayip şekillidirler. İçleri hafif pembemsidir. Ve en önemlisi çok ince kabukludurlar ve çok güzel bir tadı vardır.



.
Bu domateslerin en büyük en güzel olan bir kaçı tohumluk olarak bırakılır ve onlardan alınan tohumlardan gelecek yıl yine aynı domatesler yetiştirilir.
.


Ortada duran domatesi kendi ellerimle koparmıştım ya, kendi ellerimle de doğradım ve yedim:) Bir de, sağ üst köşedeki acayip şekilli domatesin o şekli almasının herhangi kimyasal bir sebebi falan yoktur. Kendi çeşit özelliğinden kaynaklanmaktadır, zaten bu domatesler yetiştirilirken herhangi bir kimyasal kullanılmamaktadır.



Bu domateslere burada "bebbe domates" deniliyor. Bir nevi, küçük -bebe- domates anlamında. Bu küçük domatesler salçalık olarak kullanılırlar genellikle. Büyüklükleri ceviz kadardır.
.
.

12 Temmuz 2008 Cumartesi

Rıdvan ve Haluk Abinin Ziyareti

Bugün öğleden sonra Rıdvan (Dursun) abi ile iş ortağı ve arkadaşı Haluk (Bermek) bey geldiler. Haluk beyle yeni tanıştık. İyi ki de tanıştık. Kendisi hoş sohbet bir kişi. (Erdal da benimle aynı fikirde) Umarım bundan sonra da görüşürüz.

Biraz bağdan, üzümden, yetiştiriciliğinden ve faydalarından muhabbet ettikten sonra sıra faydalarından faydalanmaya, yani üzüm yemeye geldi. Ardından da şarap muhabbeti tabi ki. (araya başka şeylerin muhabbeti karışsa da doğal olarak, şarap ekseninden ayrılmıyoruz yine de) Rıdvan abiyle her seferinde bol bol konuşuruz bu konuda, yine de konuşulacak şeyler tükenmiyor. Ne derin bir mevzuudur bu yahu:) Zaten ben de bunu seviyorum ya...
Sonra bir şarap açmaya geldi sıra. Bir Şiraz açalım dedim. Açtık açmasına ama, ben şarabın berraklığını pek de beğenmedim. Muhtemelen en son dolan şişelerden bisiydi. Onları diğerlerine karıştırmamaya çalışmıştım ama arada kaçmış demek ki. Berraklığını beğenmedim dediysem, öyle çok bulanık değildi, ama istediğim gibi de değildi. Ondan az bişey içip, tadına baktıktan sonra, bir tane de Kalecik Karası açtım. Bu, Şiraza göre daha meyvemsi ve içimi daha yumuşak olan bir şarap. Şarap içmeye yeni başlayanlara, şarabı sevdirmeye çok uygun. Rıdvan abiyi kesmez, bilirim:) Zaten o, Cabernet Sauvignon fanatiğidir. Ardından da Şiraz gelir. Kendi yaptığı Zinfandel şarabı da çok güzeldi. Cabernet Sauvignon'un tahtına onu oturtursa hiç şaşmamak lazım.
Zaman da ne çabuk geçiyor. Haluk abi uçağa yatişecek. Sohbet güzel ama, biraz daha uzatırsak, uçağı kaçırmak da var. Biz de, "bir daha görüşmek üzere..." dedik.


.
.

11 Temmuz 2008 Cuma

Cardinal Üzümleri Oldu

Cardinal üzümleri oldu artık. Bu yıl 5-6 gün kadar daha geç kaldı. Bunun muhtemel sebeplerini daha önce yazmıştım. Bu üzüm müthiş bişey. En çok bu üzümü seviyorum. Bir üzüm bu kadar mı güzel olur?


.
.

9 Temmuz 2008 Çarşamba

Yalıçiftlik



Bu aralar, ufak tefek sağlıksal durumlardan dolayı denize girmeye çekiniyorum. Bundan dolayı "gitmiyorum" demiştim ama sonra Mustafa'nın ısrarıyla ben de Yalıçiftlik'e gittim. Gazete okurum dedim. Deniz kenarı da serin oluyor zaten. Vardıktan biraz sonra eski işyerimden arkadaşım M.Ali Bahar geldi, onla sohbet ettik biraz...

Döneceğimiz zamandı, baktım bana doğru "Memed'im" diyerek beyaz saçlı ve gülen bir adam geliyor. O da kim; Aksona Mehmet. Şaşırdım tabi, onu görmeyi hiç ummuyordum. Görüş(e)meyeli epeyce olmuştu, çok iyi oldu karşılaşmamız...
.
.

7 Temmuz 2008 Pazartesi

Yaban Domuzları Da Sezonu Açtı



"Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur" demiş atalarımız. Yani asma çubuklarını toprağa dikmekle bitmiyor iş. Bakımı ve büyütmesi var, terbiye sistemini oluşturması var, kış ve yaz budaması var, toprak işlemeler var, hastalık ve zararlılarla mücadelesi var. Var oğlu var yani... Bunların çoğu da bilinen şeylerdir zaten. Bir de bunların üstüne kuşlarla ve arılarla mücadele var. Arılar genellikle yazın sonunda biraz zarar yaparlar ve bu çoğu zaman ihmal edilebilir bir zarardır. Biz de önemsemiyoruz zaten. Fakat kuşlar, ilk olgunlaşan üzümleri arayıp bulup yiyerek başladıkları zararlarını daha sonra da devam ettiriyorlar. Hatta üzüm çeşitleri arasında da seçicidirler. Yani ağızlarının tadına da oldukça düşkünler. Şaraplık üzümler içinde en çok Merlot'u seviyorlar:) Daha sonra incir mevsimi gelip, incirler olgunlaştığında, onları da yemeye başladıkları için üzüme verdikleri zararları biraz azalır. Aslında üzümü yemelerine bişey demiyoruz. Laftan anlasalar diyeceğiz ki, "Buyrun bağın şu köşesindeki üzümler sizin olsun, yiyebilirsiniz. Yeter ki diğer bölümlerdeki salkımlara dokunmayın ve görüntülerini bozmayın" Ama olmuyor işte, laf anlamıyorlar. Kuşları kaçırmanın değişik yolları var, onlarla yetinmek durumundayız.
Gelelim yaban domuzlarına;
Onlar da gelip üzüm salkımlarını koparıp üzerindeki üzümleri yiyorlar ve salkım öylece cıs cıbıl kalıyor (yukarıdaki fotoğraf). Bereket ki sürü olarak gelmiyorlar. Geçen yıl sıklıkla gelen bir tek domuz vardı. Belki dün gelen yine o'dur. Dün gece gelmiş, bir asmanın üzümlerini yemiş ve o da üzüm sezonunu açmış. Alışırsa bırakmayacaktır artık, işimiz var bizim bu domuzla... Bir kaç gün 00:00-02:00 nöbeti tutmak gerekebilir:)
.
.