28 Kasım 2012 Çarşamba

Çift Sürme Zamanı

Toprak; Geldiğimiz yerdir, gideceğimiz yerdir, yurttur, bizi doyurandır... Çok şeydir... Toprağı işleme, (günümüzdeki haliyle) toprağı sürme, dünyada yapılan en eski işlerden birisidir. Üretmenin ilk ayağıdır...

Bu yıl biraz geç kalan sonbahar yağmurlarından sonra toprak tava gelir gelmez tarlalar sürüldü, tohumlar atıldı. Bu fotoğrafı çektiğim geçen Pazar günü, etraftan çift süren bir çok traktörün sesi geliyordu. Çünkü bir an önce sürülmeli, toprağın tavı kaçırılmamalıydı.

Toprağın tavında işlenmesi çok önemli. Tavında işlenmeyen toprağın yapısı bozulur. Bir toprak kuruysa zaten pulluk girmeyecektir, çok yaş da olmamalı, ikisinin ortasında olmalıdır. Avuca alınıp sıkıştırıldığında topak olmalı, ama bırakıldığında da dağılmalıdır. Üzerinde yüründüğünde sanki halının üzerinde yürüyormuş hissi uyandırmalıdır. Basıldığında hafif bir ayak izi oluşmalı, sonra tekrar düzelecek şekilde kabarmalıdır. Ezginin Günlüğü, "Gecenin İçinde" şarkısında "toprak somun gibi kabarır" derken bunu mu kastetmiştir bilmem ama, tavında bir toprak hakikaten somun gibi kabarır...  

24 Kasım 2012 Cumartesi

Sonbahardan Fotoğraflar

İlkokulda, okuma yazmadan sonra ilk öğrendiğimiz şeylerden birisiydi mevsimler. İlkbahar - Yaz - Sonbahar - Kış. Tekerleme gibi bişey... Kuzey yarımkürede Yaz ile Kış arasında, Eylül - Ekim - Kasım aylarına denk gelen geçiş mevsimi. Bu durumda, sonbaharın son günlerinde oluyoruz. Bitti, bitiyor. Bitmesin mi, gitmesin mi, gitsin tabi. Zaten de, tutamam ki zamanı. Ama bir kaç fotoğrafla bu bloga not düşebilirim...   


Burası, bağ ve eve giden (fotoğrafı çektiğim yer itibarıyla gelen oluyor) yol. İncir ağaçlarının yaprakları sararmaya yeni başlıyorlar. Tel çitin hemen iç kısmında kalan asmaların yaprakları sarardılar ve dökülüyorlar. Yolun her iki kenarında da, yağan yağmurdan sonra otlar kendini göstermeye başladılar. Yolun ortasındaki arkadaşın adı da "Wine". Duruşa bakar mısınız... (fotoğrafları büyütmek için üzerine tıklayınız)


Bu küçük salkımların tanelerinin bir kısmı kurumuş, yaprağın da yeşilliği gitmiş ve dalındaki son zamanlarını geçiriyor, ama bu son zamanlarında da bize çok güzel bir renkle veda ediyor...


Bağ her mevsim güzeldir. Hava da böyle güzelken fırsatı değerlendirmek lazım...


Bu yaprakların fotoğrafları çekilmez de ne yapılır... 


Arkadaki dağ, Kale Dağı. Biz de onun eteklerindeyiz. Kale Dağının bu görünen zirvesinin diğer ucunda Lelegler'den kalma antik yerleşim yeri Theangela var. 
"Bir kedi gördüm sanki." O da, bağda benle beraber gezen ufaklık.

Bu yıl sonbahar yağmurları oldukça geç geldi. Bu fotoğraf da, geç gelen sonbahar yağmurlarının, evin önündeki gölgelikteki Amerikan sarmaşığının yapraklarıyla buluşmasının fotoğrafıdır :)
(Daha önceki yıllardan sonbahar fotoğraflarını görmek için hemen alttaki sonbahar etiketine tıklayınız.)

16 Kasım 2012 Cuma

Meşe, Meşe Palamudu, Pinar Ağacı (Qercus aucheri)

Gezerken, bağın hemen girişindeki palamut ağacının (meşe palamudu) dibine düşmüş olan bu palamutları görünce alıp fotoğraflarını çekeyim dedim. Zaten, çocukken de bunları toplamayı severdim. Fotoğraflarını çekmişken bu fotoğrafları bloga koyayım, altına da birkaç şey yazayım dedim. Derken, konu biraz daha genişledi, dallandı budaklandı...

Bu bir palamut meşesi. Biz kısaca "Palamut" diyoruz. Fagaceae familyasına ait bir bitki. Latince ismi Quercus ithaburensis. Ağaçta oluşan bütün palamutlar bu kadar büyümezler, çoğu daha küçükken dökülürler. Ancak bir kısmı bu büyüklüğe ulaşırlar. 

Sincaplar başta olmak üzere, bazı yabanıl kemirgenler bunu çok severler. Kabuğunun içinde kestaneye benzeyen yenilen kısmı vardır. Yenilen bu kısım tanen bakımından zengindir. Yenilmesi aynen kestanede olduğu gibidir. Boya sanayiinde ve sepicilikte kullanılır. (Bu arada sepicilik; hayvan derilerini kullanılacak hale getirmek için yapılan işlemlermiş.)

Çiftliğe geliş yolu üzerindeki ve aynı zamanda bağın girişinde olan bu meşe palamudu epeyce yaşlı bir ağaç. Yaşı 100'ün üzerinde. Palamutlar boya sanayiinde kullanılır demiştim ya, bizim burada da kök boya yapılırken kullanılır(dı). "Kullanılırdı" diyorum, çünkü artık kök boya yapılmıyor. Bizim meşe palamudu da bu civardaki en yaşlı palamut ağacı ve çok iyi hatırlıyorum, eskiden birçok kişi bu ağacın palamutlarından toplamak için gelirdi. 30 yıl kadar önce bir kısım dalları, arazinin içine gölge yaptığı ve o kısımda ürün yetişmesine engel olduğu gerekçesiyle kesilmişti. Neredeyse, bir bu kadar daha vardı. Şimdi olsaydı, her ne sebepten olursa olsun, o dalların kesilmesine mani olurdum. Çünkü bu ağacın heybetini seviyorum. Her yıl sonbaharda, aşağı yukarı bağlarla beraber yapraklarını döker, baharda bağlarla beraber yeni yapraklarını açar.

Bağ demişken; şarapların olgunlaştırılmasında kullanılan fıçılar da meşeden yapılıyor. Ama hangi meşe? Öncelikle, bu aileye ait bir sürü alt tür var. Fıçı yapımında hangisinin kullanıldığı önemli. Hadi o tamam, onun da nerede yetiştiği önemli. Dünyada kullanılan iyi fıçılarda, Fransız meşesi, Amerikan meşesi ve Macar meşesi kullanılıyor. Hatta, Amerikan meşesinin de bazı eyaletlerinde yetişenleri daha makbulmüş. Falaaan, faalan, falan... Bu mevzu biraz derin.      

Yapraklarının boyuna bosuna, şekline şemaline, ölçüsüne falan girmiyorum artık. Yapraklarda şekil bu :)

Bu da, Quercus aucheri. Aynı familyanın bir başka ferdi. Bizim buradaki adı Pinar'dır. Daha da ayırıcı bir isimle "Boz Pinar" denilir. Yaprakları yumuşak ve kenarları dikensiz olur. Keçiler çok severek, diğer hayvanlar da, (yiyelim baari) diyerek yerler. Pelit denilen (burada Pilit denilir) kestane benzeri tohumlarının tanenli ve hafif acımtırak bir tadı vardır. Yine bunlar da, palamutta olduğu gibi, kestane gibi yenilebilirler. Sincaplar ve başka bazı kemirgenlerle, koyun, keçi, inekler de bunları yerler.  

Pinar çalı formunda da, ağaç formunda da olabilir. Çalı formundaki bir pinar budanarak ağaç şekli verilir ve o şekilde büyütülürse, yukarıda da görüldüğü üzere oldukça büyüyebilir. Bu büyüklük 15-20 metreye ulaşabilir. Yukarıdaki ağaçlar da 100 yaşın epeyce üzerinde yaşlı ağaçlardır.  

Bunun da Latincesi vardır mutlaka. Ama bilmiyorum :) Bizim burada "Kızıl Pinar" deniliyor. Bunun tohumu diğerine nazaran biraz daha ince uzun oluyor. Tadı tamamen acıdır, yenmez. Bildiğim kadarıyla hayvanlar da yemiyor. Yaprakları Boz Pinar yaprağına göre daha büyüktür ve kenarları da dikenlidir. Yapraklarını da sevmez hayvanlar. Bunu sevse sevse kim sever, deve sever :)

İşte, bu da o dikenli yaprak. Deseni hiç de fena değilmiş. 
Şimdii, bu Boz Pinar'dan da, Kızıl Pinar'dan da bizim burada oldukça fazla miktarda var. Bizim köyün ismi Pınarlıbelen ve ismin buradan, yani Pinar'dan geldiğini düşünüyorum. Çünkü bu köyde Pınar yok, ama Pinar çok.   

Gelelim işin biraz da oyun kısmına; Biz küçükken bu pilitlerden "topaç" yapardık. Pilitler küçük olduğu dönemde alınır ve arka kısımları düz bir şekilde kesilerek, küçük düz bir çöp takılırsa topaç yapılmış olur. Aynı şey, pilitlerin büyük olduğu dönemde de pilitin bir kısmı kesilip atılarak yapılabilir. Ama küçük olduğu dönemde yapılanlar daha güzel dönüyorlar.

Sonra da düz bir zeminde böyle döndürülür(ler). 

Pinar ağacı çok sağlam olur. Bundan dolayı onun düzgün dallarını, kazma, çapa, nacak, kürek gibi aletlerin sapı için kullanıyoruz. Yani, bu ağaç "bir kazmaya sap olabilen" ağaçlardan birisi :) Kimse ona, "sen bir kazmaya bile sap olamazsın" diyemez. Pinar kerestesinin ahşap işlerinde kullanıldığını duymadım. Belki de sert yapılı ve işlenmesi zor olmasındandır. Ama odunu kıymetlidir, çünkü yüksek kalorili bir yakacaktır. 
Hangi çeşidi kullanılıyor bilmiyorum ama, mangal kömürü yapmakta kullanılır ve meşe odunundan yapılan mangal kömürü en çok tercih edilen mangal kömürüdür. 

Palamut ağacının dibinde bulduğum palamutlardan yola çıkarak yazacaklarım bunlar. Eksikler kalmış mıdır, mutlaka kalmıştır. Kalan, kalır. Zaten, amacım da bilimsel bir makale yazmak değil(di). Bu kadar yeter :)