28 Şubat 2009 Cumartesi

Evde Şarap Grubu Şubat-2009 İzmir Tadım Toplantısı



İnsan dediğin kuş misali derler ya, aynen öyle. Bugün, Evde Şarap grubunun İzmir tadım toplantısı vardı. Bu toplantıya gitmek niyetinde değildim aslında. Ayhan (Güleyen) beyin davetine de bu yönde cevap vermiştim. Ama Rıdvan (Dursun) abi “ben gideceğim, Kadir de gelecek, sen de gel beraber gidelim” deyince, geçen Cumartesi günü “tamam” dedim. Ama hafta içinde öyle bir gribe yakalandım ki, gidemeyeceğimi düşünmeye başlamıştım. Neyse ki, bugün sabaha kadar epeyce toparlayabildim. Yine de tam iyileşmiş değildim.

Kargoyla gelecek birkaç parça eşya vardı, dün onları Rıdvan abi teslim almıştı, bu sabah getirip eve bıraktılar, Erdal’la beni aldılar ve yola çıktık. Gidişte Kuşadası – Seferihisar üzerinden gittik. Seferihisar’dan Teos’a (Sığacık) döndük ve orada küçük bir mola verdik. Öğleden sonra saat 13:00 civarlarında da Urla’da Urlice Bağlarına vardık. Akşamüzeri güneşin batmasına yakın da oradan yola çıktık. Akıllara şu gelebilir, şarap içtikten sonra trafiğe çıkılır mı?. Tabi ki çıkılmaz, zaten öyle de yapmadık. Adı üstünde bu bir tadım toplantısıydı, şarap içme toplantısı değil…



Fotoğrafta da görüldüğü gibi toplantıya katılan grup üyeleri tarafından bir çok şarap getirilmişti. Benim de üç şarabım vardı. Kimlerin hangi şarapları getirdiğinin notunu tutmadım doğrusu. Burnum biraz tıkalıydı ve ağzımın tadı da pek iyi değildi. Bu yüzden bazı şarapları tattım, bazılarını da sadece koklayıp Erdal’a verdim ve tadarak fikrini söylemesini istedim.



.


Tattığımız şarapların içinde güzel şaraplar vardı. Daha önce de söylediğim gibi, not tutmadığım için şaraplar hakkında bişey yazmıyorum. (Evde Şarap grubunun sayfasında yazılacaktır sanırım) Gayet güzel bir tadım toplantısıydı… Toplantıyı organize eden Özlem (Çakır) hanıma, Ayhan (Güleyen) beye ve gelen arkadaşlara teşekkürler…
.


Dönüş yolculuğunda Rıdvan ve Kadir abiye de söylemiştim, sonra evde Erdal’la da konuştuk. Son zamanlarda bugünkü yolculuk esnasında güldüğümüz kadar gülmemiştik. Hem gidiş, hem de dönüş yolculuğu müthiş keyifliydi. Böyle güzel bir gün için Rıdvan ve Kadir abiye bir kez daha teşekkürler…

.
Tadım toplantımız Urla'da, Urlice Bağlarında yapıldı.
.
.
Ev sahiplikleri için Bilge - Reha Öğünlü çiftine teşekkürler...
.


Urlice'de asmalar budanmış.



Bir yandan da bağda çalışma devam ediyordu. Budamada kesilen dallar toplanıyor.
.
.

24 Şubat 2009 Salı

Mehmet Kocadon'u Ziyaret



Önümüzde yerel seçimler var ve Ortakent-Yahşi Belediye başkanı olan Mehmet (Kocadon) abi bu seçimde Bodrum'da Belediye başkan adayı. Telefonla konuşuyoruz ama, yüz yüze görüş(e)meyeli epeyce olmuştu. Hem hayırlı olsun demek, başarılar dilemek, hem de üç-beş laf etmek için Neyzen Tevfik Caddesindeki seçim bürosuna uğradım. Yağhane restaurantı seçim bürosuna dönüştürmüşler, çok da güzel olmuş...
Onca gelen giden arasında, Mehmet abi ve eşi Hülya ablayla biraz sohbet etme fırsatı bulabildik...


















Tam olarak kesinleşmiş olmamakla birlikte bugünün programında Bodrum'a gitmek yoktu aslında. Bazı banka v.s işleri nedeniyle Bodrum'a gitmek gerekti. Hatta bir de bilgisayar işi vardı. Amcam, Erdal ve ben Bodrum'a gittik. Gitmeden önce Serkan'ı arayıp bilgisayardaki problemi anlattığımda, onun yönlendirmeleriyle sorunu hallettik(di) sanki. Bir daha kapattım açtım, herşey yolundaydı. Bu durumda bilgisayarı götürmekten vazgeçtim. Ancak akşam eve dönüp bilgisayarı açtığımda, aynı sorunun devam ettiğini gördüm. Neyse, bunu da yarın hallederim artık.
.

23 Şubat 2009 Pazartesi

Kuzu Göbeği


.
Ocak ve Şubat oldukça yağmurlu geçti. Bu kadar yağmurdan sonra kuzu göbeği mantarları da çıkmaya başladılar. En erken bu yörede çıkıyor, yani burası turfanda yeri. Bu işin ticaretini yapan arkadaşımız uğramıştı bir kaç gün önce, kilosunun 80 TL olduğunu söyledi. Bu fiyat daha sonra 35 - 40 TL seviyelerine düşüyor.
.


Kuzu Göbeği : Bütün dünyada bilinen en değerli mantarlardan biridir. Bir sap üzerinde bal peteğini andıran kahverengi şapkası ile kolayca tanınır. Ülkemizde 20'den fazla türle tanınan Morchella cinsine ait türler kızılçam ormanlarında, orman açıklıklarında, yol ve akarsu kenarlarında, bitki örtüsü yanmış arazide ilkbaharda yetişmektedir. Kuzu göbeği ya da Göbek isimleriyle bilinen bu mantar aynı zamanda ihraç da edilmektedir.
.


Yemeği : Yıkanıp temizlenen kuzu göbekleri doğranırlar. Tavada biraz soğan sarartıldıktan sonra kuzu göbekleri eklenir ve beraberce pişirilir. Kuzu göbekleri eklenip pişirilmeye başlandığında suyunu da salmaya başlar ve pişirmenin sonuna doğru suyunu çeker. Bu aşamada tercih edilirse (ki ben tercih edilmesinden yanayım) ince kıyılmış sarımsak yaprakları ilave edilir ve biraz daha pişirilir. Son olarak yumurta eklenir ve yumurtalar piştikten sonra ocaktan alınır. (biz böyle pişiriyoruz ama, kuzu göbeklerinin bir taşım haşladıktan sonra doğranarak pişirildiği başka bir tarif daha var. Fark, ilk başta haşlandıktan sonra doğranması.)

.



.

Uyarı : Bilmediğiniz, emin olmadığınız mantarları, otları yemeyiniz.

.

21 Şubat 2009 Cumartesi

Bodrum - Yahşi 'de Bağ Budaması



Bugün Yahşi'de Rıdvan (Dursun) abinin asmalarını budadık. Bu asmalar, Rıdvan abiyle tanışmamıza da vesile olan asmalar. Biraz asma dikmeye karar verdiği günlerde, Bodrum Mavi dergideki yazılarımdan dolayı bizim bağlardan haberdar olmuş ve beni telefonla aramış sonra da köye gelmişti. İşte ondan sonra dikilen asmalar yavaş yavaş büyümekteler.
Yağmurlu geçen günlerden sonra bugün güneşli ve güzel bir gündü. Budama işi fazla uzun sürmedi, çünkü asmalar daha küçükler. (Baknz. fotoğraflarla budama)
.

Budama işinden sonra yemek yedik ve ardından Metro'da küçük bir alışveriş ve sonrasında da Rıdvan abinin evinde sohbet ve birer kadeh şarap. Cycles Gladiator 2005 Pinot Noir (Kaliforniya) : Orta gövdeli, dengeli, bitişi ortadan biraz uzun, güzel bir şarap.
.
Budama hakkında geniş bilgi için bakınız Bağda Kış Budaması


20 Şubat 2009 Cuma

Bağlarda Kış Budaması Bitti


.
Bakıma gittiği için birkaç gündür bilgisayar yoktu, dolayısıyla internet de yoktu. Bundan dolayı, iki gün önce (yani ayın 18’inde) budamanın bittiğini de ancak bugün yazabiliyorum.

Budamaya başladığımızı daha önce yazmıştım. Babam, budamayı bir keyif unsuru haline getirdiği ve günün birkaç saatinde budama yaparak geri kalan zamanda dinlendiği için, budama işi biraz geniş bir zamana yayıldı. Aslında devamlı çalışmayla bir haftada bitirilebilecek bir iş. Araya yağmurlu günlerin girdiği oldu. Hem de öyle birkaç gün falan değil. Ocak ve Şubat ayında son yılların en fazla yağmuru yağdı. Yarısından fazlası (2/3 e yakını) yağmurlu geçti. Zaman zaman araya başka işlerin girdiği de oldu tabi. Geçen yıl 25 Ocak’ta başlamışız, Şubat’ın 12’sinde bitirmişiz. Bu yıl da aşağı yukarı ona yakın bir tarihte bitti.

Yağmur yağarken çalışıl(a)mıyor. Çok yağan yağmurdan sonra da bağın içine girilmiyor hemen. Bunun da iki sebebi var. Hem ayaklarınız toprağa batabiliyor, hem de yaşken çiğnenen toprak sıkıştığı için toprağın yapısı bozuluyor ve işlenmesi de zorlaşıyor. Yine bu sebepledir ki, yaş olan ve daha sonra işlenecek arazilerde hayvan otlatılmamaya çalışılır.

Budamada geç kalmamamıza rağmen, (belki havaların biraz ılıman gitmesinden olabilir) son zamanlarda asmalar budanırken, sofralık olan asmaların dalları kesildikten sonra, biraz su aktığını söyledi babam. Ancak, şaraplık üzümler en son budandığı halde, onların kesilen dallarından hiç su akmadığını, aksine bu dalların sert ve sırım gibi olduklarını söyledi. Bunu da, sofralık ve şaraplık üzüm asmalarının arasındaki morfolojik farkın bir gözlemi olabileceği için buraya aktarmak istedim…

.
.

15 Şubat 2009 Pazar

Sümbül Çiçeği(miz)

En çok sevdiğim çiçeklerden birisi de sümbül ve şimdi sümbül zamanı. Ve bunlar da bizim bahçedeki sümbüller.



Burada Şubat ayının ortalarına doğru açmaya başlıyorlar. İklimin nasıl seyrettiği de etkili bunda. Mesela bu yıl havalar daha ılıman geçtiği için biraz daha erkenciler. Ama geçen yıllardan hatırlıyorum ki, biraz korunaksız ve açıkta olanlar don olduğunda epeyce çok zarar görüyorlar. Kumlu ve gevşek (geçirgen) toprağı tercih ederler, çok fazla sudan hoşlanmazlar. Güneş ya da yarı gölge yerleri severler.
.


Görünüşü çok güzel olan, mavi, mor, sarı, kırmızı, pembe, beyaz gibi değişik renkleri olan, kokusu çok güzel ve keskin olan, genellikle süs için yetiştirilen çok gösterişli, Hyacinthus cinsine ait soğanlı ve otsu bir bitkidir sümbül. Çiçekleri tabanda toplanmış ince ve düzgün yaprak demetinin tam ortasında çıkan bir çiçek sapının ucunda açar ve dik salkım oluştururlar. Pek çok çeşidi vardır. Açık havada, yerde veya evlerde saksılarda yetiştirilebilir. Sümbüllerin anayurdunu doğuda İran ve Türkmenistan'a kadar dağılım gösteren doğu Akdeniz bölgesi oluşturmaktadır. En yaygın yetişeni mor çiçekli sümbül türüdür. Yaygın bahçe sübüllerinin çoğu, Yunanistan ve Suriye'nin yanısıra Türkiye'de kendiliğinden yetişen bu mor çiçekli sümbül türünden elde edilmiştir.


Yunan Mitolojisinde ise, Hyacinthus, Sparta Kralının genç oğlu olup yeniden doğuşu simgelemektedir. Yan tarafta, Amerikalı ressam Benjamin West'in "Hyacinthus'un Ölümü" adındaki mitolojik konulu tablosu.
Efsaneye göre; Hyacinthus bir Sparta prensidir. Çok güzel bir erkek olan Hyacinthus'a Tanrı Apollon aşık olur. Günün birinde Apollon ile Hyacinthus disk atma yarışması yaparlarken Apollon'un attığı disk bir kayadan sekerek (ya da rüzgarın etkisiyle) Hyacinthus'un başına çarpar ve Hyacinthus ölür. Apollon bu duruma çok üzülür. Arkadaşının (ya da aşık olduğu kişinin) adının bir çiçek olarak yaşamasını ister. Hyacinthus'tan toprağa düşen kan orada sümbüle dönüşür.

13 Şubat 2009 Cuma

Teşekkür

Web sitemi yaptığım günden bu yana iki buçuk yıl geçti. Bu geçen zaman içerisinde web sitemi ziyaret eden kişilerden, beni mutlu eden çok güzel e-postalar aldım. (diğerlerinden özür dileyerek) içlerinden birini, bugün aldığım bir e-postayı paylaşmak istiyorum.

Merhaba!

Eşim ve ben Antalya'da, kentin biraz dışında yaşıyoruz. 2005 yılına kadar hep kentlerde yaşadık. Fakat İçimizdeki doğa sevgisi bizi beton kentleri terk etmeye zorladı. Evimizin küçük bir bahçesi var. Bahçemizde 7 adet nar ağacı, 3 adet aşılı böğürtlen, 2 adet kayısı, 6 adet çeşitli narenciye, 2 adet muz ve birer adet olmak üzere incir, dut, hünnap, zeytin, şeftali, erik, kiraz ve vişne var.

Tabikii en önemlisi 10 tane kardinal cinsi asmamız var. Bunlar 4 yaşında. Bir iki ay önce 6 adet yeni aşılı asma diktik. 4 adet Trakya İlkeren, 1 adet Alfons ve 1 adet Yalova İncisi.

Yeni asma fidanları almak için internette gezerken Bodrum Bağları isimli sitenizi gördük. Eşim de ben de sitenizi çok beğendik. Asma budaması ile ilgili bu güne kadar birçok bilgi edinmiştik. Fakat hiçbiri sizin anlatımlarınız gibi açıklayıcı değildi. Çünkü; tüm anlatımlarınız resimlenmişti. Bunları gördükten sonra 4 yıldır yaptıklarımızın yanlış olduğunu anladık. Ve içimiz yana yana asmalarımızı sizin gösterdiğiniz şekilde yeniden budadık. Yeni diktiklerimizi de, yine yıl kaybı olmadan ileriki zamanlarda terbiye edeceğiz. Bize daha önce öğretilen; "asma bir yıl büyüsün, gelecek yıl budama sırasında tel hizasında kes, yana iki sürgünü büyüt" şeklindeydi. Üstelik yana yatırdığımız sürgünleri 13 gözden kesmiştik. Dolayısı ile çok sayıda meyve veren dal bırakmıştık. Geçen yıl iyi ürün alamadık. Doğal olarak emeğimizin sonucunu görmek istemiştik. Üzüldük. Yine asma direkleri ve çektiğimiz tellerin çok yüksek olduğunu da anladık. Direklerde yeni delikler açıp ilk teli 40 cm aşağıya aldık. Artık bizim de çok terbiyeli asmalarımız oldu. Bir daha yaramazlık yapmıyacaklar.


Çabalarınızı, birikimlerinizi diğer insanlara aktarmanız, onların da yaşamlarını değiştirmelerine neden oluyor. Doğayı sevmek, onun bir parçası olmak çok ayrıcalıklı, çok keyifli bir şey. Eşim de, ben de baharda hergün çıkan yaprakları sayıyoruz. Onlar büyüdükçe içimizde yaşadığımız sevinci anlatmak çok zor.

Verdiğiniz emek, aktardığınız bilgiler ve yaşamımızda yaptığınız değişiklik için size teşekkür ediyoruz.

Sevgi ve selamlarımızı yolluyoruz.

ANTALYA
(.....)

****************

.

11 Şubat 2009 Çarşamba

Yöremizde Yeni Bir Bağcı


.
Sanırım beş - altı ay kadar önceydi, web sitem vasıtasıyla beni tanıyan, Ankara'dan göz doktoru (ve aynı zamanda sualtı fotoğrafçısı) Doç.Dr.Haluk Akbatur'dan bir mail almıştım ve böylelikle tanışmıştık kendisiyle. Bu taraflara yerleşmek ve bağla, şarapla, zeytinle, toprakla uğraşmak istiyordu. Yer bakmak için daha önce geldiğinde tanışmış, bunları konuşmuştuk. Bugün öğleden sonra aradığında ise, Mumcular'da olduğunu ve uğramak istediğini söylemişti. Geldiğinde öğrendim ki, artık buralı olmuş, yerleşmekle meşgulmüş. Karaova'da olmasa da, (Milas sınırları içinde kalmakla beraber) Karaova yakınlarındaki yeni yerinde bağını kurma hazırlıklarına başlamış bile...

Bağ ve şarap hakkında sohbet ederken, bir yandan da hem onun getirdiği, hem de benim iki şarabın tadına baktık. Fransa'dan ithal edilmiş bir şarap. Bir litrelik şişede, şişesi de ilginç ve güzel olan "Win de pays" sınıfında* bir merlot şarabı. Yılı yazmıyordu. Bu durum bir önyargı oluşturuyor tabi. Ama şarap kötü değildi. Rahatsız edici bir koku yok. Hafif bir kahve kokusu algılanıyor ve bu kokunun daha yoğununa kendi merlot şarabımdan aşinayım ben. Rengi biraz açık, içimi yumuşak, dengesi iyi, yoğunluğu az, bitişi orta bir şarap.

* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
*) Fransız şarap yasasına göre Fransız şarapları dört sınıfta değerlendirilirler;

Appellation Controlee : AOC (veya AC), en üst sıra. Etikette yer ismi genellikle bu iki kelimenin arasında yer alır. Appellation Bordeaux Controlee 'de olduğu gibi.

Wins Delimites de Qualite Superieur : ayrılmış yüksek kalite şarap anlamına gelir. Bu kelimeler etikette şarap isminin hemen altında yer alır. VDQS harfleriyle de gösterilir.

Vins de pays : Ülke şarabı anlamına geliyor. Etikette bu ismi her zaman yer ismi takip eder. Bu yer ismi üzümlerin yetiştirildiği bölgeyi gösterir. Bu yer veya bölgeler, ilk iki sıra için bahsedilen yer ve bölgelerden genellikle daha büyük bir alanı ifade eder.

Vins de table : Sıradan Fransız sofra şarapları. Fransa'dan başka coğrafi bölge göstergesi taşımazlar. Kanuna göre, üzüm türü ve mahsul yılı da bilirtilmez.

Bu dört kategoriye ayrılan Fransız şaraplarından,
Bütün AOC ve VDQS şarapları üst sıra şaraplardır.
Bütün vins de pays ve vins de table sınıfındaki şaraplar da, alt sıra sofra şaraplarıdır.

.
.

6 Şubat 2009 Cuma

Dersimiz Bağcılık, Konumuz Budama



Bugün Erhan (Yürüt) abi geldi, bol bol sohbet ettik. Erdal'la bağın içinde dolaştılar biraz. Bu aralar budama zamanı olduğu için, bağda gezerken konu da doğal olarak "budama" oluyor. Fotoğrafta da görüldüğü üzere, Erdal ayaküstü küçük bir budama dersi vermiş, Erhan abi dikkatlice dinliyor. Mustafa ise her zaman olduğu gibi, izlemede ve dinlemede. :)

Fotoğraflarla budama için tıklayınız
.
.

4 Şubat 2009 Çarşamba

Bodrum'un Kümbet Sarnıçları



Bodrumlu olan ve Bodrum’a seyahat eden herkesin sıklıkla gördüklerinin başında sarnıçlar gelir. Neredeyse buranın alamet-i farikalarından biri olmuştur desek sanırım yanlış bir şey söylemiş olmayız.

Genellikle dairesel formlu Kümbet şeklinde yapılmışlardır. Ancak az sayıda da olsa, küçük bir tüneli andıran ve dikdörtgen temel üzerine oturtulanlarına da rastlanır. Sarnıçlar su toplama yeri ve depoları olarak yapılmış ve kullanılmışlardır. Bir kısmı bu amaçla halen kullanılmakla birlikte, Bodrum merkezdekiler başta olmak üzere yarımadada turizmin yoğun olduğu yerlerde kapılarına bir demir parmaklık konulduğu ve kilit vurulduğu görülür. Demek ki tüfek icat olunca sadece mertlik bozulmamış... devamı



Sarnıç Fotoğrafları : İnternette sarnıçlar hakkında bilgi var mı diye bakarken (yaklaşık iki yıl kadar önce) Sabahattin Bilsel'in çektiği sarnıç fotoğraflarına rastgelmiştim. Daha sonra mail ile haberleştik ve ziyaretime geldiğinde de kendisi ve eşiyle tanıştık. Sabahattin Bilsel'in, Bodrum'da nerelerde sarnıç olduğunu ve bu sarnıçların ne durumda olduğunu gösteren fotoğrafları adeta sarnıçların envanter çalışması gibi olmuş. Sabahattin Bilsel'in diğer fotoğraflarına da buradan bakabalirsiniz.
.
.

2 Şubat 2009 Pazartesi

Çakırkeyf Laleler Zamanı



Akşamüzeri anam bu laleleri bana getirdiğinde çakırkeyf değillerdi tabi. Bu bir demet laleyi nereye koysam diye düşünürken, kitaplıktaki kadehi gördüm. O kadar güzellerdi ki, kadehe koyduktan sonra, "dur bir de fotoğraflarını çekeyim" dedim. Ve başladım çekmeye, bir kaç tane çektikten sonra kadehe biraz şarap koydum (kompozisyon yapacağım ya), sonra kadehin yanına bir şişe şarap, derken nergisler geldi ve iş büyüdü... Yalnız bu arada bişey daha oldu, daha doğrusu olmuş; laleleri kokladığımda, şarap koktuklarını gördüm, anlayacağınız benim laleler biraz kafayı bulmuşlar...

Lalelerin fotoğraflarını kendi doğal ortamlarında da çekmek istiyorum ama, hava ne zaman müsait olur, ben oralara kadar tekerlekli sandalyeyle gidebilir miyim bilmiyorum, bakıceez gari...



Gelelim bu çiçeklerin ismine; ben bunlara "lale" diyorum. Bir çok kişi "aaa bunlar anemon" diyecektir. Doğru ama, anemon'un da bir çok türü var. Bunun tam olarak anemonun hangi türü olduğunu, Latince adının ne olduğunu, Türkçe adının ne olduğunu bilmiyorum. Ama bildiğim bişey varsa, o da, çocukluğumdan beri bunlara "lale" dediğimdir ve öyle demeye de devam edeceğim. Lalenin bu türü ülkemizin özellikle Akdeniz iklimi görülen bölgelerinde yaygın olarak yetişmektedir. Kırmızı, eflatun, mor, pembe, beyaz gibi değişik renkleri vardır.
.
.

1 Şubat 2009 Pazar

Avustralya Açık Tenis Turnuvası - 2009


.
Bugün Avustralya Açık Tenis Turnuvasının son günüydü. Onbeş gün boyunca devam eden maçların birçoğunu izledim. Saat farkı dolayısıyla gece 02:00 de başlayan maçları, kimi zaman sabaha doğru izledim, kimi zaman az bir uykudan sonra sabah devam ettim izlemeye. Eurosport'un canlı maç yayınları ertesi gün saat 15:00 civarlarında bitiyordu.

Bugün tek erkekler final maçı oynandı. Final maçını Nadal ve Federer oynadılar. Yine çok iyi bir maç oldu. Finale yakıştı. Üzerine kritik yapmaya gerek yok. Her ikisi de tenis adına yapılacak ne varsa yaptılar. Maçları izlerken o ya da bu sebepten dolayı oyunculardan birini tutardım. Ama bu maçta kimi tutayım. "5 set oynasınlar ve iyi oynayan kazansın" dedim. Dedim de, her ikisi de iyi oynuyor... Nadal 3-2 kazandı ve 6. grand slam şampiyonluğuna ulaştı. Federer şampiyon olsaydı 14. grand slam şampiyonluğuna ulaşacak ve Sampras'ın rekorunu egale edecekti. Her profesyonel tenisçinin rüyasıdır bir grand slam kazanmak. Dile kolay 14 şampiyonluk, varın artık bunun değerini, ne demek olduğunu siz düşünün.

Sıra kupa törenine geldiğinde, soğukkanlı duruşuyla tanınan Federer'in, yaşadığı duygu yoğunluğu ve ağlaması ise hiç beklemediğim bişeydi. Sanırım kimse de beklemiyordu. Hani gözünde iki damla yaş birikse bile, abartır ve "göz yaşlarını tutamadı" derler ya, bu öyle ağlamaklı bir hal değildi, ağlamaktan konuşamadı. Az daha ben de ağlıyordum. Tenis seyircisi Federer'i çok seviyor. O, kortların beyefendisi. Diğer tenisçiler de onu seviyor ve ona saygı duyuyorlar.
Bu arada Nadal'ın hakkını da yememek lazım :) O da çok başarılı ve sevilen bir tenisçi. Şu an itibarıyla dünya sıralamasında Nadal 1, Federer 2 numarada.
.
.