5 Haziran 2015 Cuma

Harman... Eski Günlerdeki Gibi...

Bodrum Karaova Yeniköylü Çelik lakaplı Mustafa Bacaksız besteleyerek dile getirdiği Bodrum Hakimi (Hakime Hanım) türküsünde şöyle der;

Bodrumlular erken biçer ekini,
Feleğe kurban mı gitti Bodrum Hakimi
......

Artık Bodrum’da pek ekin de kalmadı, kalanlar da daha bir erken biçilir oldu... Nerde o eski, buğday, arpa, yulaf dolu tarlalar... Nerde o emek dolu, insan dolu tarlalar... 


Geçtiğimiz hafta içinde, 25 dakika kadar süren küçük bir harman dövdük. Küçük bir mercimek harmanı. Ben de oradaydım ve benim için de nostaljik bir durum oldu. Onun için diyorum eski günlerdeki gibi diye. 

Barış Manço şarkısında; “Arpa buğday yan yana orak istemez / Yağız at şahlandı mı, dur durak dinlemez / Sen de bana git diyorsun amma / Senin bana gönlün var gibi gibi…” diyor.

Yukarıdaki fotoğrafın yılı 1987 ya da 1988 dir. Biçilen de yulaf, demek ki orak istiyormuş. Eski günler... Sağ ön taraftaki elinde orakla dikilen Erdal, sağ arkada hasır şapkalı mavi gömlekli olan benim, benim önümdeki büyük hasır şapkalı olan da babam.  

Önceleri orakla biçilen ekinler sonraları orak makinalarıyla da biçilmeye başlandı. Biçilen ve “deste” halinde olan ekinler daha sonra tarlanın içinde uygun bir yere toplanır ve “patoz” vasıtasıyla  tane ile saman ayrılırdı. Bunun adı “harman dövmek” tir. Haziran ve Temmuz aylarında etraf gece gündüz traktör ve patoz sesinden geçilmez, patoz sayısı fazla olmadığından herkese sıra çabuk gelmezdi. Sıra geldiğinde de saati tam olarak ayarlamak çok zordu. Günün ortasında hava aşırı sıcak olduğundan sabah ya da akşamüzeri başlanırdı harmana genellikle. Kimi zaman uzun sürer, gün ışığı yetmezdi. Ay ışığı ve traktörün ışığında gece saat birlerde, kimi zaman sabaha karşı, saatlerce harman dövdüğümüz günleri hatırlıyorum.

Günümüzde ise, zaten az ekilen buğday, arpanın çok büyük bir bölümü biçerdöğerlerle hasat ediliyor. 

Daha eskilerde ise biçilen ekinlerin harman yerlerine taşınıp, “döven” lerle çatma dövüldüğünü ve rüzgarda yabalarla savrularak tane ve samanın ayrıldığı günleri de ucundan, köşesinden biraz hatırlarım. Harmanlar, harman yerinde dövülürlerdi. Dövülen harmanlar (ekinler) rüzgarda savrulacağı için harman yerlerinin devamlı rüzgar alan yerler olması gerekirdi. Harmanların içine toz, toprak, taş falan karışmaması gerekirdi. Tarlanın içi bunu sağlamaya uygun olmadığından, biçilmiş olan ekinler harman yerlerine taşınırlardı. Harman yerleri, sürülmezdi. Bol, düzgün ve sık çimenli bu yerler, çimenlerin kurumasıyla sert ama halıya benzer temiz bir zemin oluştururlardı. Çocukluğumuzda futbol oynamaya en müsait yerler olan buralar asıl olarak hasattaki işlevleri nedeniyle önemliydiler. Şimdi hiç harman yeri kalmadı. Kalmasının bir anlamı da yok aslında ama yine de bir iki tane kalsaydı keşke diyorum… 

Web sitemdeki bu yazının daha genişini okumak isterseniz tıklayabilirsiniz.