Bugün öğleden sonra Rıdvan (Dursun) abi ile iş ortağı ve arkadaşı Haluk (Bermek) bey geldiler. Haluk beyle yeni tanıştık. İyi ki de tanıştık. Kendisi hoş sohbet bir kişi. (Erdal da benimle aynı fikirde) Umarım bundan sonra da görüşürüz.
Biraz bağdan, üzümden, yetiştiriciliğinden ve faydalarından muhabbet ettikten sonra sıra faydalarından faydalanmaya, yani üzüm yemeye geldi. Ardından da şarap muhabbeti tabi ki. (araya başka şeylerin muhabbeti karışsa da doğal olarak, şarap ekseninden ayrılmıyoruz yine de) Rıdvan abiyle her seferinde bol bol konuşuruz bu konuda, yine de konuşulacak şeyler tükenmiyor. Ne derin bir mevzuudur bu yahu:) Zaten ben de bunu seviyorum ya...
Sonra bir şarap açmaya geldi sıra. Bir Şiraz açalım dedim. Açtık açmasına ama, ben şarabın berraklığını pek de beğenmedim. Muhtemelen en son dolan şişelerden bisiydi. Onları diğerlerine karıştırmamaya çalışmıştım ama arada kaçmış demek ki. Berraklığını beğenmedim dediysem, öyle çok bulanık değildi, ama istediğim gibi de değildi. Ondan az bişey içip, tadına baktıktan sonra, bir tane de Kalecik Karası açtım. Bu, Şiraza göre daha meyvemsi ve içimi daha yumuşak olan bir şarap. Şarap içmeye yeni başlayanlara, şarabı sevdirmeye çok uygun. Rıdvan abiyi kesmez, bilirim:) Zaten o, Cabernet Sauvignon fanatiğidir. Ardından da Şiraz gelir. Kendi yaptığı Zinfandel şarabı da çok güzeldi. Cabernet Sauvignon'un tahtına onu oturtursa hiç şaşmamak lazım.
Zaman da ne çabuk geçiyor. Haluk abi uçağa yatişecek. Sohbet güzel ama, biraz daha uzatırsak, uçağı kaçırmak da var. Biz de, "bir daha görüşmek üzere..." dedik.
.
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder