30 Temmuz 2009 Perşembe

İstanbul Cup WTA Tour - Pemra Özgen

Sony Ericsson WTA Tour İstanbul Cup 2009 Uluslararası Bayanlar Tenis Turnuvası'nda, tekler ana tablo 2. tur maçında bugün korta çıkan Türk sporcu Pemra Özgen, turnuvanın 3 numaralı seribaşı İspanyol Anabel Medina Garrigues'e 2-1 yenilerek elendi. İstinye'deki ENKA Arena'da yapılan turnuvada, merkez kortta gerçekleştirilen maça iyi başlayan Pemra Özgen ilk setten 6-2 galip ayrıldı. Ancak daha sonra oyundan düşen Pemra Özgen karşısında İspanyol tenisçi Garrigues, oldukça etkili bir performans sergileyerek, ikinci seti 6-2, üçüncü seti de 6-0 üstün geçerek, karşılaşmayı 2-1 kazandı ve çeyrek finale yükseldi.

Pemra Özgen'in oyunu hakkındaki (naçizane) düşüncelerim :

Backhand'lere çoğunlukla "slice" vuruyor. Bu, bir vuruş çeşitliliği (ya da silah diyelim) olarak kullanılırsa iyi ama mecburiyet halini alırsa nereye kadar? Daha oyunun başında bu durum dikkatimi çekince, vuruşları ikinci oyundan itibaren saymaya başladım. Birinci set ikinci oyundan itibaren 97 backhand vuruş yaptı. Forehand vuruşları saymadım ama, bazı backhand pozisyonlarında topu forehand'ine alarak vurduğu da dikkate alınırsa sanırım forehand vuruş sayısı da 120-130 civarındadır. Bunların çoğu da zayıf vuruşlardı. Gelelim backhand vuruşlara; bu 97 backhand vuruştan 83'ü backhand slice, ancak ve ancak 14'ü normal klasik backhand vuruşları idi. Ki bu 14 vuruşun neredeyse tamamına yakını da zayıf vuruşlardı.

Güçlü klasik bir backhand vuruşu olmadan başarılı olmak çok zor. Olan yok mudur, vardır. Mesela Steffi Graf başarılı olmuştur, hem de efsane olmuştur. O da backhand'ine gelen toplara daha çok "backhand slice" vururdu. Ama o Steffi Graf :) Veee, istisnalar kaideyi bozmaz. Haa, siz de bir istisna olabiliyorsanız, ne ala...



Maçın anlatanı ve yorumlayanı, Pemra'nın topu oyunda tutması gerektiğini söylemelerine rağmen, bu zayıf vuruşlarla bunun doğru olmadığını, bir an önce "winner" lar üretme yoluna gitmenin daha doğru olacağını düşündüm.

Tesadüf ki, Garrigues de alçak "backhand slice" toplara vurmayı sevmiyordu. Bu yüzden ilk başlarda biraz zorlandı. Zaten bunun neticesinde birince seti de kaybetti.

Servisleri oldukça başarılı.

Oyun çeşitliliği var ama devamlılığı yok.

Biraz da rakibinin oyununu bozan bir oyunu var, bu her zaman işe yarar mı, sanmıyorum.

Forehand'ine gelen zor topların bazılarına, kurtarmak için son bir hamleyle "forehand slice" vuruşlar yapıyor. Zor pozisyonlarda yapılan bu vuruşlar omuzda ciddi sakatlanmalara neden olabilir. (Amatör olarak tenis oynamış olan) Ben böyle bir sakatlanma yaşamıştım. Ayrıca, bu tarz vuruşlar bir profesyonelin yapacağı vuruşlar değil. Bu vuruşları daha çok amatörlerde görüyoruz.

Kısa topların bazılarını gerçekten kısa olarak mı atıyor, yoksa ancak oraya kadar mı gidiyor, bu konuda ikilemde kaldığım bazı vuruşlar oldu.

Bu maça sabaha kadar devam etselerdi, Pemra başka set alabilir miydi bilmiyorum. Çünkü oyunu çözülmüş, kondüsyonu düşmüştü, mental açıdan da inişteydi.

Pemra Özgen, WTA Tour turnuvalarında 2. tur oynayan ilk (ve tek) Türk tenisçisi. Şimdi buna sevinmeli miyiz, üzülmeli miyiz? Koskoca 70 milyonluk Türkiye'den başarılı bir tenisçi çıkaramamışız. Neyse, söylenecek çok şey var... Biz yine bu konudaki ümitlerimizi korumaya devam edelim. Grand slam olmasa bile, klasik WTA turnuvalarında turlar geçen tenisçilerimiz olmasının hayallerini kuralım. Çünkü tenisi seyretmek güzel, kendi oyuncumuzun maçını seyretmekse bir başka güzel ve heyecanlı... Bunu yaşattığı için Pemra'ya teşekkürler, Turnuvada emeği geçenlere teşekkürler...
.
.

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Sevgili Arkadaşlarım Mustafa ve Güven'in Ziyaretleri


Gümüşlük'te Tavşan adasına geçip geldikten hemen sonra.

Dün arkadaşım Mustafa Özden'i uğurladık. Nihayet uzunca bir süre sonra görüşebildik. Mustafa, Bursa'dan Okuldan arkadaşım. Aynı zamanda da ev arkadaşım. Eşi Serap'la da Bursa'dan tanışıyoruz. Küçük Berkay'la ise ilk defa tanıştık. Tekrar görüşmek üzere...



Geçen hafta da Güven'ler gelmişlerdi. Ve maalesef onlar geldiklerinde biraz hastaydım. Güven, eşi Meltem ve Beyza aslında Mustafa'larla beraber geleceklerdi ama program uyuşmadığı için onlar daha önce geldiler. Güven'le de Bursa'dan okuldan tanışıyoruz. Bir de liselerimiz aynı. Liselerimiz aynı ama, lise arkadaşım değil, ben mezun olduktan sonra gelmiş liseye, yani kendisi az biraz çömezim olur :)
.
.

25 Temmuz 2009 Cumartesi

Kitap : 1522 - 2007 Osmanlılardan Günümüze Her Yönüyle BODRUM - Sempozyum Bildirileri 22-25 Ekim 2007

22-25 Ekim 2007 tarihlerinde Bodrum Marmara Kolejinde, 1522-2007 Osmanlılardan Günümüze Her Yönüyle Bodrum sempozyumu düzenlenmişti. Ben de bundan haberdar olmama ve gitmek istememe rağmen, gitmek nasip olmamıştı. Ortakent-Yahşi Belediyesi sempozyumda sunulan bildirileri kitap haline getirmiş. Çok iyi düşünmüşler ve çok da faydalı bir eser olmuş, olmuş olmasına da benim kitaptan haberim yoktu. Bir kaç gün önce Nadi Güler getirdi kitabı. Ortakent Yahşi Belediyesinden göndermişler. Kitaba emeği geçenlere de, gönderene de, getirene de teşekkürler...



Malum, bağcılıkla alakalıyız ya, bu konuyla ilgili kitaptan küçük bir alıntı: XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Gelen Seyyahlar: Francis Beaufort-Charles Texier.
"Sir Francis Beaufort (Kaptan) ve ekibi, Karabağlar burnunu dolanırken antik Myndos kentini aramaya başladılar. Bu kent için Zephyrion burnu olduğunu zannettikleri düz kumsalın yanında bulunan Kadı Kalesi ile iki mil daha kuzeyde bulunan Gümüşlük diye bilinen ufak koyda Strabon'un sözünü ettiği limanı konumlamanın daha uygun olacağını düşündüler. Yörede kara üzüm bağları çok olduğuna işaretle Karabağlar diye adlandırılmakta ve bünyesinde tebeşir ya da yumuşak kireç taşı bulundurmaktadır. Bu kıyılarda Kalimnos/Kelemez Adasındaki Yunanlılar tarafından sünger çıkarıldığını söylemekte ve bu konuda bir çalışmayı da gözlemlediklerini belirtmektedir. Karabağlar'dan sonra Malta adasına giden Kaptan Beaufort, 1812 yılının ilkbahar mevsiminde yeniden Kemer Koca Burun açıklarında kaldığı yerden çalışmalarına başladı." (sayfa 387)
Yani, yaklaşık 200 yıl önce, 1800'lerin başında Bodrum'da (Bodrum-Karabağlar) geniş bağlar olduğundan bahsediliyor.
.
.

21 Temmuz 2009 Salı

Tiyatro Sanatçısı Nadi Güler'in Ziyareti ve Leleg Belgeseli



Nadi beyle web sitem vasıtasıyla tanışmıştık. Sanırım bir yıl kadar olmuştur. Web sitemin genelini beğenmekle birlikte, Lelegler ve Theangela bölümü özel olarak ilgisini çekmişti. Çünkü kendisinin de kurucuları arasında olduğu Eurasiart derneğinin ve İstanbul Üniversitesinin katkılarıyla, Leleglerle ilgili belgesel çekmek istiyorlardı.
Uzunca bir süreden sonra iki gün önce haberleşmiş ve bugün buluşalım demiştik. Lelegler, Leleg şehirleri, Theangela, yöre hakkında sohbet ettik. Küçük bir de röportaj çektik. Oynadığı diziden (Elveda Rumeli), Makedonya'dan ve daha bir çok şeyden konuştuk...
.
.

13 Temmuz 2009 Pazartesi

Bağ Mildiyösü


yaprakların üst yüzeyindeki tipik sarımtırak lekeler ve lekelerin daha sonraki hali

Bağ hastalık ve zararlılarıyla (Külleme ve Bağ salkım güvesi) ilgili daha önceki yazılarımda, bu ikisinin daha önemli olduğunu, bunlarla adamakıllı mücadele edildiğinde, diğerlerinin çok da önemli olmadığını yazmıştım. Kaldı ki, biz de daha önceki yıllarda mesela mildiyö ile mücadele yapmıyorduk. Öyle bir problemimiz yoktu. Bu yıl ise mildiyö için bir ilaçlama yapmıştık. Buna rağmen bağda mildiyö var. Ancak üzüme zarar verecek derecede değil. Bağa zarar verecek kadar da değil. Ama yine de rahatsız edici tabi. Keşke hiç olmasaydı. Asmalar bizim için çok önemli. Onların birazcık bile rahatsız olmasını istemeyiz. Bu yıl, meyve sebzelerin durumları da pek hoş değil. Hatta civardaki evlerin önündeki çardaklardaki asmaların da pek iyi olmadığını duyuyorum. Bu durumun biraz da yıldan kaynaklandığını düşünüyoruz. Artık seneye mildiyö mücadelesini de iyi programlamaya, hakkıyla yapmaya karar verdik.



Yaprakların alt yüzeyindeki beyaz renkli mantar tabakası. Lekeler büyüdükçe ortaları kızarıyor ve kuruyup dökülüyor.

.
Yapraktaki lekerin, yaprağın üst ve alt yüzeyindeki görünüşüne çok tipik örnekler.
.
.
Yaprağın alt yüzeyindeki mantar tabakası ve daha sonraki kurumların da dahil olduğu safhaların topluca görüldüğü yapraklar.
.
.
Mildiyölü yaprağın asma üzerinde üstten ve alttan görünüşü.
.
.
BAĞ MİLDİYÖSÜ
(Plasmopara viticola)

.
Hastalık Belirtisi
● Hastalık asmanın tüm yeşil kısımlarında görülebilir. Sürgünler 25 cm iken hastalık görülmeye başlar.
● Yaprakların üst yüzeyinde sarımtırak renkli tipik yağ lekeleri meydana gelir, alt yüzeyinde de beyaz renkli mantar tabakası oluşur. Lekeler büyüdükçe ortaları kızarır ve dökülür.
● Sürgünler üzerinde eliptik lekeler meydana gelir. Şiddetli durumlarda sürgünler kurur.
● Çiçek salkımlarında ise mantar tabakası her tarafını kaplayabilir, kısa zamanda kahverengiye dönüşüp kuruyarak dökülür. Olgun taneler hastalığa daha az duyarlıdır.
● Taneler küçük iken hassas olup mantar tabakasından dolayı grimsi bir renk alır. Beyaz çeşitlerde mat grimsi-yeşil, siyah çeşitlerde pembemsi kırmızıya döner.
.
Hastalığın görüldüğü bitkiler:
Asma
Mücadele yöntemleri:
Kültürel önlemler:
● Hastalıklı sürgünler dipten kesilip uzaklaştırılmalıdır. Asmaların altı hastalıklı
yapraklar ve yabancı otlardan temizlenmelidir. Lüzumundan fazla sulanmamalıdır.
● Birinci ilaçlama sürgünler 25–30 cm uzunlukta olunca, ikinci ve daha sonraki ilaçlamalar ilacın etki süresiyle günlük sıcaklık, yağış ortalaması nispi nem ve çiğ gibi meteorolojik etkenler hastalık için uygun koşullar oluşturduğunda yapılmalıdır. Hastalık etkenleri ortadan kalktığında ilaçlamalara son verilmelidir. Tahmin ve uyarı istasyonlarının bulunduğu yörelerde ise ilaçlamalar için yapılacak anonslar dikkate alınmalıdır.




11 Temmuz 2009 Cumartesi

Cardinal Üzümü (2009 Yılı Ürünümüz)


Dün toplanan üzümlerden

Geçen yılki Cardinal üzümü yazısını da aynı tarihte yazmışım. Demek ki ürünün olgunlaşma zamanında geçen yıl ile bu yıl arasında kayda değer bir fark olmamış. Az miktarda da olsa (çünkü olgunlaşan salkım sayısı henüz az) ilk Cardinal üzümleri dün kesildi.



Cardinal Üzümü : İri taneli erkenci bir sofralık üzümdür. Tanenin rengi ilk başlarda pembemsi kırmızıdır, ama bu renk yanıltıcı olmasın, bu renkteyken bile tatlı ve aromalı bir üzümdür. Zaman ilerledikçe taneler koyu kırmızı bir renk alır, daha tatlanır ve aroma kazanır. 2 - 4 adet çekirdek ihtiva eden tanelerin şekli yuvarlaktır (biraz basık oval) ve ağırlıkları da 6-9 gramdır. Salkımları dallı konik bir yapı gösterir. Literatür bilgisinde salkımları için "iri" (500-600 gram) deniliyor. Bu büyüklükte salkımlar olmakla birlikte, salkımların ortalaması alınacak olursa, bu kadar büyük olmadığını söyleyebilirim.



Cardinal üzümünde kısa budama yapılır. Omcaları kuvvetli gelişir. Verimi iyidir. Yetiştiriciliğinde kordon terbiye sistemleri önerilir. Akdeniz, Marmara ve Ege bölgelerinde yetiştirilir.
.
.

9 Temmuz 2009 Perşembe

Biraz Da Yüzeyim :)



Hep bağ, üzüm olacak değil ya, biraz da yüzmek lazım :) Nasıl yüzüyorum; Kendimi sırt üstü serbest bıraktığımda su üstünde çok rahat kalabiliyorum. Gerisi kulaç atmaya kalmış. Ondan sonra yüz yüzebildiğin kadar. Tabi o "yüz yüzebildiğin kadar"ın da bir sınırı var. Kıyıdan fazla uzaklaşırsam ikaz da gecikmiyor, "fazla uzaklaşma, geri gel." Aman ha, belki karşıya Datça'ya kaçarım. Ama kıyıya paralel yüzmek serbest :) Şaka bir yana aslında böylesi daha güvenli. Zaten amaç serinlemek ve spor yapmak değil mi?

Benim denize gitmem eskiden olduğu kadar kolay olmuyor tabi. Bazı eşyalarımla gitmek gerekiyor, denize girip çıkması biraz zahmetli oluyor falan... Dolayısıyla giderken biraz rahatı bozulmuş, biraz üşengeç bir halde gidiyorum. Ama suya girince, yüzünce de iyi oluyor :)



Bodrum yarımadasındaki bazı köyler denize yakındırlar ama deniz kenarında değildirler. Yakın olan köylerin, köy sınırları içinde kalan bir de deniz kenarları vardır ki, oralar da o köyün "yalı"sı olur. İşte Yalıçiftlik de, (ismiyle müsemma) Çiftlik köyünün yalısıdır. Genel bir ifadeyle Yalıçiftlik ismiyle anılmakla birlikte, aslında yan yana (400-500 metre mesafede) farklı iki sahil vardır burda. Kızalağaç tarafında olan sahilin yerli halk arasındaki adı "Geren Kuyu" dur. (Kızılağaç köyü ile Çiftlik köyü birleşerek belde oldular ve bu yeni beldenin adı da "Yalı Beldesi" oldu. Bu bilgiyi de vermekte fayda var)
Bazı köyler de, Karaova'daki köylerde olduğu gibi, çok da uzak olmamakla birlikte hepten denizden içerdedirler. Yani bir yalıları yoktur :)
.
.

6 Temmuz 2009 Pazartesi

Yalova İncisi Üzümü


Yalova İncileri bu durumdalar. Henüz tam olgunlaşmış olmamakla birlikte, yenilebilecek duruma gelmiş salkımlar da mevcut.

Yalova İncisi : İlk başlarda rengi beyaz olan, ancak olgunlaştıkça rengi sarıya yaklaşan, çekirdekli, erkenci, sofralık bir üzüm çeşididir. Ortalama tane ağırlığı 6-7 gramdır. Akdeniz, Ege ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yetiştiriciliği yapılan, ıslah çalışmaları sonucunda Yalova Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü' nde elde edilmiş yeni çeşitlerden birisidir.



Trakya İlkeren üzümünden bir yakın çekim.
.
.

3 Temmuz 2009 Cuma

2009 Yılı İlk Üzüm Hasadı



2009 yılının ilk üzüm salkımlarını bugün kestik, yani hasat ettik. İlk hasat edilen bu üzümler Trakya İlkeren üzümleri.



Bundan sonraki günlerde de olacağı gibi sabah erken saatlerde, daha henüz hava karanlıkken kalkıldı ve el feneri (sanırım buna ışıldak deniliyor) ışığında üzüm salkımları kesilmeye başlandı. Üzüm sezonu başladı ve bu, bu şekilde Eylül ortasına kadar devam edecek.

Üzümler bu şekilde sabahın çok erken saatlerinde toplanırlarsa, pazara ya da toptancıya ulaştıklarında da çok taze ve aromatik oluyorlar. Bizimkisi klasik bir bağbozumu değil. Klasik şekildeki bağbozumunda, üzüm salkımlarının çoğunun olgunlaşması beklenir ve bir sefer ya da iki sefer toplamayla üzüm hasadı bitirilir. Bizdeyse hergün asmalardan en olgunlaşmış salkımlar tek tek seçilir, dolayısıyla hasat yaz boyunca devam eder.



Işıldak ışığında asmalar tek tek kontrol edildi ve olgunlaşan üzüm salkımları seçilerek kesildiler.



Hava aydınlandığında (henüz güneş doğmamıştı daha) üzüm salkımları araştırılmaya ve kesilmeye devam ediyordu. Üzüm hasadının ilk başlarında asmalarda olgunlaşmış salkım çok olmadığı için onları arayıp bulmak da zaman alıyor.



Üzüm salkımları kesildi ve hemen yan tarafındaki işlenme yerine taşındılar.



İşlenme yeri dediğim yer burası. Asmadan kesilen üzüm salkımları buraya getiriliyorlar ve bir yandan da salkımlarda küçük, yeşil ya da kuş ısırığı olan taneler varsa onlar küçük makaslarla ayıklanıyor ve kasalara yerleştiriliyorlar.



Gözden geçirilen ve gerekliyse ayıklanan üzüm salkımları aynen yukarıdaki şekilde kasalara yerleştiriliyorlar.



Ve son aşama. Üzümler pazarda :) Burası Bodrum pazarı. Toplandıktan sadece bir kaç saat sonra pazara ulaşan üzümler bütün tazelikleriyle tezgahta duruyorlar. Üzüm sattığımız yer de, pazarın itfaiye tarafındaki girişinde.
.
.

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Bağ Salkım Güvesi

Bağlara musallat olan çeşitli hastalık ve zararlılar var. Eğer araziniz (ya da sahanız diyelim) birçok hastalık ve zararlıyla bulaşık değilse, mücadele etmeniz gereken çok fazla sayıda hastalık ve zararlı yoktur muhtemelen. Külleme, salkım güvesi, mildiyö ve ölü kol ile başarılı bir şekilde mücadele edildiği taktirde hastalık ve zararlıların en önemlileri bertaraf edilmiş demektir.


Tuzak fotoğrafları GAROVA'dan

Salkım güvesi (Lobesia botrana) ile mücadelede ilaçlama yapılacak dönemlerin tespiti için Tahmin-Uyarı sisteminden yararlanılmalıdır. Tahmin-uyarı istasyonlarının hitap ettiği bağ alanı içerisinde, ilk yumurta ve ilk larva çıkışı saptanır ve bağda ilaçlama yapılması gereken zaman tespit edilir. Tahmin-uyarı için eşeysel çekici tuzaklar kullanılır.



Bu tuzakların üst kısmındaki karton, dış etkenlere karşı (nispeten) koruyucu görev yapar. Alttaki kartonun içindeki yüzey ise yapışkanlıdır. Bu yapışkanın tam orta yerinde bir eşeysel cezbedici vardır. Bu cezbediciye gelen salkım güvesi kelebekleri yapışkan zemine yapışır ve kalırlar. Bunlar sayılarak popülasyon yoğunluğu ve buna bağlı olarak da ilaçlama zamanı tespit edilir.

Aşağıdaki SALKIM GÜVESİ bölümü, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının yayınlamış olduğu "Bağ Hastalık ve Zararlıları" kitapçığından alınmıştır.


SALKIM GÜVESİ (Lobesia botrana)Tanımı ve Yaşayışı :
Erginlerin kanat açıklığı 10-12 mm, boyu 6 mm kadardır. Olgun larva ise 9-10 mm boyundadır. Larvanın vücut rengi genellikle sarımsı yeşildir. İlkbaharda uygun orantılı nem ve sıcaklıkta kelebekler görülür. Dişiler yumurtalarını çiçek tomurcuklarına, çiçeklere ve çiçek saplarına, koruk ve meyvelere bırakır. Yeni çıkan larva bir süre dolaştıktan sonra çiçek kılıflarını delip, tomurcuk veya çiçek içine girer ve beslenir. 2. döl larvaları korukta, 3. döl larvaları da bağın olgun üzüm döneminde zararlı olurlar. Genellikle 3 döl verir.

Zarar Şekli :
Tomurcuk ve çiçek devresinde; larva, tomurcuk ve çiçek içinde beslenir ve bu anda salgıladığı ipliklerle tomurcuk ve çiçekleri birbirine bağlayarak çilkimleri küme haline getirir. Zarara uğrayan tomurcuk ve çiçekler dökülür. Seyrek taneli salkımlar oluşur. Koruk ve olgunlaşma döneminde larva tanenin içinde beslenir. Bu beslenme bir tane içinde olmayıp, birden fazla tanede larvanın yer değiştirmesiyle olur. Olgun tanede beslenmede yer değiştirme daha sık olduğundan bir larvanın zarar verdiği tane sayısı bu devrede daha fazladır. Ayrıca olgun tanelerden akan şekerli su saprofit mantarların çoğalmasına da neden olur ve meydana gelen zarar kolaylıkla görülür. Zarar görmüş üzümlerdenyapılan şarapların kalitesi düşük olur.

Zararlı olduğu bitkiler :
Esas konukçusu asmadır. Defne, orman asması, hünnap, böğürtlen konukçuları arasındadır.
Mücadele Yöntemleri :
Kültürel Önlemler :
Salkım güvesi larvalarının faaliyeti için sıcaklık ve orantılı nem bakımından asmanın iç ve alt kısımları daha uygundur. Bu nedenle asmayı askıya almak, budama ve aralamayı asmanın iç kısmını havadar tutacak şekilde yapmak, bağı otlu bırakmamak, kış temizliğine önem vermek zararlının faaliyetini azaltmak bakımından yararlıdır.

Biyoteknik Mücadele (Çiftleşmeyi Engelleme Tekniği) :
Çiftleşmeyi engelleme tekniği, dişi böceklerin çiftleşme çağrısı olarak salgıladığı feromonun yapay olarak üretilip yayıcılarla belirli bir alana dağıtılması sonucu yoğun bir koku bulutu oluşturulması ve böylelikle erkeklerin dişilere çiftleşme amacıyla ulaşmasının engellenmesi olarak tanımlanabilir. Bu yöntemin uygulanacağı bağ ya da bağ topluluğu geleneksel bağların ortasında kalıyor ise en az 16 ha, köşesinde kalıyor ise en az 12 ha büyüklüğünde olmalıdır. Birinci dölün ilk kelebekleri eşeysel çekici tuzaklarda yakalanınca her biri 172 mg feromon içeren Isonet-L yayıcıları, sıra arasının ortalama 3 m olduğu bağlarda; bağın içerisine sıra üzerinde 6.5-7 m de bir (1 yayıcı/21-22 m²), kenarlarda 2 m’ de bir sürgünlere asılmalıdır. Bu yöntem, Isonet-Lyayıcıları ile 600-650 adet/ha olacak şekilde uygulanabilir. Kenar uygulaması ve ağaçlar dahil hektara 750 adet’ten fazla yayıcı asılmamalıdır. Yayıcılar asılırken; bağda yapraklanma arttığında bu yayıcıların gölgede kalacak olmasına dikkat edilmelidir. Ayrıca, bağın içinde veya kenarında eğer ağaçlar varsa, olası çiftleşmeleri engellemek için her ağacın dallarına çepeçevre 2 m’ de bir, yerden 2 m yüksekliğe yayıcı asılmalıdır. Uygulama alanına 80 m’den daha yakın bir mesafede başka bir geleneksel bağ varsa, o bağ da 30 m derinliğinde 21-22 m²de bir yayıcı asılarak tampon uygulaması yapılmalıdır. Yanyana birden fazla bağda uygulama yapılması durumunda; iki bağın arası 5 m den az ise aralarındaki kenar sıralara 2 m de bir yayıcı asmaya gerek yoktur.Mesafe 5-10 m arasında ise iki bağın arasındaki kenar sıralara 5 m de bir yayıcı asılmalıdır. Salkım güvesi’ nin 1. dölüne ait bulaşma oranı %5’in üzerinde ise ÇE yöntemi ile birlikte yararlıların da desteklenip korunması için 1. döle karşı biyolojik bir preparat kullanılarak başlangıç popülasyonu düşürülmelidir.

Kimyasal Mücadele :
Salkım güvesi ilaçlama zamanına karar vermede Tarım İl ve İlçe Müdürlükleri tarafından yürütülen Tahmin-Uyarı Sistemi’nden yararlanılmaktadır. Buna göre Tahmin-Uyarı istasyonlarının hitap ettiği bağ alanı içerisinde beklenen ilk yumurta ve ilk larva çıkışı Tarım Kuruluşları tarafından saptanır ve üreticinin bağda ilaçlama yapması gereken günler ilan edilir. İlaçlamada düşük basınçlı sırt veya motorlu pülverizatör kullanılır. Kullanılan ilaçların özellikle salkımları kaplayacak şekilde uygulanmasına özen gösterilmelidir.