Gün, sabah çok erken başladı bugün. "Biz sabah 07:30'da orda oluruz" demişti Rıdvan abi. Hal böyle olunca, ben de daha erken kalkmış, kahvaltı falan yapmış ve diğer hazırlıklarımı da yaparak hazır ve bekler hale gelmiştim. Geldiklerinde bekletmemek lazım. Bilenler bilir, ben bir yere giderken epeyce bir eşyam da eksik olmaz yanımdan. Tabi bunları keyfimden almıyorum, gerekli olduğu için alıyorum. Yoksa ben de bilirim ceketimi alıp çıkmayı :)

Neyse efendim, mevzuyu dağıtmayalım :) Biz nereye gidiyorduk, neden gidiyorduk; Bahçeyaka köyüne bir bağa gideceğiz. Oradan Cabernet Sauvignon üzümü alacağız. Bu bağ çok özenle tesis edilmiş 4 yaşında bir bağ ve bu yıl ilk defa bir miktar üzüme bırakıldı. Biz de değişik yerlerin üzümlerinden denemeler yapmayı seviyor ve merak ediyoruz ya, oranın üzümlerinden de deneme yapalım dedik ve düştük yollara :) Kimler olarak mı düştük? Ekip kaptanı Rıdvan abi ve ekip üyeleri Cihat abi, Uğur ve Görkem. Haa, bi de ben :)
Bu bağın içerisinde uzaktan algılama cihazı var. Toprağın ve havanın nemi, hava sıcaklığı, rüzgar gibi faktörler, bağdan uzakta da olunsa rahatlıkla takip edilebiliyor.Düştük yollara demiştim değil mi? Lafın gelişi tabi. Yoksa gittiğimiz yol, yollara düşecek kadar değil. Garaova'nın bir ucundan bir ucana mesafe 15 km dir zaten. Kısa bir süre sonra Bahçeyaka köyündeki bağa vardık ve başladık üzüm kesmeye. Ben fazla kesemiyorum tabi, ama yine de işin içinde olmak güzel...

Bütün işi ekibin asıl üyeleri yapıyor. Bağdan üzüm kesmek de zordu, çünkü bağdaki Cabernet Sauvignonların sonu gelmiş. Yani gecikmiş bir hasat. Uzaktan bakıyorsun, üzüm var gibi görünüyor, yakından baktığında ise üzümler buruşmuş, kurumaya yüz tutmuş. Dolayısıyla, sağlam (ya da sağlama yakın) üzüm bulmak da zor oluyor.

Üzümleri topladıktan sonra, arabaya yükledik. Yükledik yüklemesine de, benim tekerlekli sandalye nereye konacaktı? Rıdvan abi, "koyarız bir yere merak etme" diyor :) Ben geçip ön koltuğa oturuyorum. Sandalyeyi üzüm kasalarının üstüne bir yere koyup bağladılar ve yavaş yavaş bağdan ayrıldık. Herkes çok yorulmuştu. Yola çıkınca bir de Ankaralı Turgut'un kasedini çalmaya başladık. Bi şekilde gelmiş girmiş o kasetçaların içine :) Zaten bu arazi aracımızda başka kaset de yok. Yahu, "şu halimiz sanki bir film karesinden alınmış gibi" dedim. Arabanın bagajı dolu, en üste bir tekerlekli sandalye bağlanmış, arabanın içinde emekli iki kişi, üniversite öğrencisi iki kişi ve tekerlekli sandalyeli bir kişi var ve bi de Ankaralı Turgut. Arada bir yanlış yola sapmalar, gırgır, şamata... Belki iyi anlatamamışımdır, içinde olmak, yaşamak lazım...
Daha sonra üzümleri sap ayırma makinasından geçirmek üzere arkadaşımızın bağına vardık.

Uğur ve Görkem kasaları taşıdılar ve üzümleri makinanaın içine döktüler.

Cihat abi makinanın başına geçti. Bir yandan makinaya atılan üzümleri kontrol ederken bir yandan da makinaya kumanda ediyor.
.Burada, bağ sahibi arkadaşımızla ayaküstü sohbet eşliğinde sap ayırma işini de hallettikten ve bize bu kolaylığı gösterdikleri için kendilerine teşekkür ettikten sonra eve dönmek üzere yola çıktık. Yolda Rıdvan abiye, "Bodrum yarımadasında en iyi bildiğin yollardan birisi Garaova'daki bu yollardır" diyorum, "evet, bütün virajlarını biliyorum artık" diyor. Bu da gayet doğal, çünkü gerek benim ziyaretime gelmek, gerekse bir yere giderken beni de almak için o kadar çok geliyor ki... Bugün de onlardan biri. Beni eve bıraktılar ve Bodrum'a doğru yollarına devam ettiler...
.Bugün, kaç defa tekerlekli sandalyemi açıp kapadığınız ve arabanın bagajına bağlayıp indirdiğiniz için, bana da üzüm kestiğiniz için, arkadaşlığınız için, başta Rıdvan abi olmak üzere hepinize çok teşekkürler sevgili dostlar..
..