10 Ekim 2008 Cuma

Öğleye Doğruydu, Traş Oluyordum, Kapı Çaldı...

Perde 1 :

Cumhur Güntaş geldi. Cumhur abi, -daha çok Cumbullu lakabıyla bilinir kendisi:)- Yalıçiftlik'te restaurant işletir ve emlakçılık yapar. Daha önce benim şarabımdan içmiş ve beğenmişti. Bugün de, "İstanbul'dan arkadaşlarım gelecek, onlara da tattırmak istiyorum" dedi. Onun için gelmiş...
.


Perde 2 :

Akşam üzeri güneşin batmasına yakın, bir araba sesi duydum dışarıda. Sonra da Cumbullu'nun sesini duydum. Şarabı beğenmişler ve üstüne bir de beni ziyaret etmek istemişler :) Kimler mi? Cumbullu ve İstanbul'dan misafirleri, Etiler'deki Hünkar Lokantasının sahibi Talip Ügümü, Talip beyin oğlu Faruk Ügümü (nam-ı diğer Kral Faruk), Fransa Rhone'da ve Bodrum Güvercinlik'te yaşayan Ertan Perhizoğlu, komşu köyümüz Kurudere'den Hakan Yabacı.

Misafirlerle otururken Erdal geldi Bodrum'dan. O da oturdu ve biraz daha sohbet ettik ve sonra da onları uğurladık...

Akşam Erdal'la sohbet ediyorduk;
- "Abi bugün Bodrum'da, bir abimiz senin blog'unu çok severek okuduğunu, ama dün bişey yazmadığını söyledi" dedi.
- "Kim?" dedim,
- "Tahmin et, ama bilemezsin" dedi.
- "Söyle o zaman" dedim,
- "Fehmi abi" dedi. Fehmi Bahar'mış. Blog'a bu yakın alaka için teşekkürler Fehmi abi. Hakikaten aklıma gelmezdi sen olacağın. Uyarını da aldım, yazıları aksatmamaya çalışacağım. Teşekkürler, Selamlar...
.
.

9 Ekim 2008 Perşembe

Arada Kalmış Bir Kaç Fotoğraf



Bu fotoğraf, sap ayırma makinasından geçirilen üzümlerin (şiraz üzümü) henüz fermentasyona başlamadan önceki hali. Rengi çok hoş olduğu için çekmiştim bu fotoğrafı.
Fermentasyon başladıktan sonra bu renk daha da koyulaşacak.



Bu fotoğraf da yerel üzüm çeşitlerimizden birisi olan Sıksarı üzümünün fotoğrafı. Bu üzüm çardak yapılmış asmalarda ya da ağaçlarrın dallarına sarılarak, ağaçların tepesine çıkmış asamalarda yetişir. Sıksarının yukarıdaki gibi pembe olanı ve bir de buna göre nispeten daha yeşil olanı vardır. Geç olgunlaşan bir üzümdür. Ağustos sonuna doğru olgunlaşmaya başlar.



Bir güz karpuzu (Eylül'ün 23'ünde). Bu karpuz da sabah saatlerinde, dalından koparıldıktan hemen sonra kesilmişti. Gecenin ayazının soğukluğu henüz üzerinden gitmemişti ve çok tazeydi. Fotoğraf çekmeyi seviyorum ya, bunun da fotoğrafını çekiverdim hemen. Bu fotoğraf da hoşuma gitti ve ona da buraya gelmek nasip oldu :)

Arada Bir Hatırlatma : Blogdaki fotoğrafların üzerine tıklayarak büyük olarak görebilirsiniz. Hatta, öyle bakmanız tavsiye olunur :)
.

.

6 Ekim 2008 Pazartesi

Amanııın! Piyasalarda Neler Oluyor

Dünyada müthiş bir finansal kriz yaşanıyor. Ben de nefesimi tutmuş bunu izliyorum. İzlerken de bazı küçük notlar alıyorum;
.
*) Türkiye bu krizden nispeten az etkilenecekse, bunda Türk finans piyasasında türev enstrümanların yurtdışındaki kadar (gelişmekte olan bir piyasa olmamız dolayısıyla) henüz kullanılmamış olmasının da büyük etkisi var.

*) Bunun yanısıra 2001 krizinde bankacılık sektöründe ciddi düzenlemeler yapılmış olması, çürük elmaların ayıklanması, banka sayısının düşmesi gibi faktörlerin etkisi var.

*) Krizin Avrupa'ya sıçraması (ki zaten sıçradı) ve ciddileşmesi, bizim Avrupa'ya ihracatımızı etkiler.

*) Bankalarımızın % 44 'ü yabancıların kontrolünde ve yabancı bankaların da para sıkışıklığı var. Bu sebeple Türkiye'deki bankalarından yurtdışına fon akışı beklenebilir. Bu da yeni kredi verilmesinde sıkıntı yaratacağı gibi, verilmiş kredilerin de geri çağırılması gibi sorunlar doğurabilir.

*) Yurtdışına (muhtemel) fon akışında transferler döviz olarak yapılacağı için, dövize talep olacak ve bu da dövizin fiyatını yükseltecektir.

*) Dövizin yükselmesi enflasyona oldukça kötü etki yapacaktır. Çünkü gördük ki, ne elektriğe gelen zam, ne akaryakıta gelen zam, ne de başka birşey enflasyonu yüksek döviz kadar etkilemiyor.

*) Bakan Unakıtan bir konuşmasında, "dışarıdan yatırım geldiği sürece, özelleştirmeler yapıldığı sürece, cari açığın problem olmadığını" söyledi. Bu cümleyi tersten okur ve Unakıtan'ın (sözümona) esprili üslubuyla söyleyecek olursak, şöyle de diyebiliriz; "özelleştirme yapamazsak ayvayı yedik demektir". Ki o günler de gelmiştir.

1) Özelleştirmedeki muhtemel alıcıların hepsinin kendilerinin zor durumda olduğu ve risk alma iştahının yerlerde süründüğü bir zamanda özelleştirme işi, (yine Unakıtan'ın tarzında konuşacak olursak) "yaş". Bu da cari açığı tehlikeli kılar.

2) Dövizin artması ithalatı kısacağı için, bu durum cari açığa olumlu etki yapabilir.

*) Yukarıdaki 1 ve 2 faktörlerinin hangisinin etkisinin daha fazla olacağını da bekleyip göreceğiz.

*) Yabancı sahipli bankalardaki mevduatın güvencesi hakkındaki söylentiler sonrası, bu bankalardan mevduat kaçısı olabilir. Bu başladı mı, önüne geçmek de zor olur.
Bu noktada, Milli sermayeli büyük bir bankamızdan aldığım, "bazı bankalardan çıkan 20 milyon YTL para bize geldi" şeklindeki bir duyumun oldukça manidar olduğunu düşünüyorum.
.
.

5 Ekim 2008 Pazar

Vino Büyüyor (Vino'nun Halleri)



Vino epeyce büyüdü. İlk geldiğinden itibaren çok fazla ilgi gördüğünden, gelen herkes onu çok sevdiğinden, şimdi de misafir geldiğinde onların peşinden ayrılmıyor.



Yaramazlık deseniz had safhada :)



Artık havlamaya da başladı. Büyüdü de adam oldu biraz:) Özellikle de geceleri avluda onun havlama seslerini duymak çok güzel...



Güneşte biraz kestiriyor. Onu böyle uyurken ya da sakin sakin yatarken görmek zor aslında. Durmadan koşmakla, bişeyleri tartaklamakla, oynamakla meşgul.
.
.

3 Ekim 2008 Cuma

Gızlaç Cavırharmanından Bodurum



Bugün Orman mühendisi arkadaşım Mustafa Karaöz'le Msn'de konuşuyorduk. Kendisi Kızılağaç'lıdır. Kızılağaç'la Bodrum arasında da bir dağ vardır. O dağdan Bodrum'un fotoğrafını çekmiş onu gönderdi bana. Fotoğraf çektiği yerin adı "Cavırharmanı". Fotoğrafın adı da "Gızlaç Cavırharmanından Bodurum." Efendiimm, bunun çevirisini yapıyorum :) "Kızılağaç Gavurharmanından Bodrum"
Fotoğraf için teşekkürler Mustafa şefim :)

Bakın Akçakoca'da Ne Olmuş :)

Bugün halamın kızı Engin'le konuştum telefonda. Engin ve eşi Önder Ankara'da yaşıyorlar. Ve tabi ufaklıklar Ogan ve Ali de var. Aslında bayramın ikinci günü aramıştım ama konuşamamıştım. O gün Akçakoca'ya gezmeye gitmişler. İlke ve Ege (Engin'in ablası Belgin'in çocukları) de onlarla beraberlermiş. Çocuklar deniz kenarından epeyce deniz taşı toplamışlar. Sonra da demişler ki, "biz bunları eve götüreceğiz". Önder de, "bu kadar taşı götürmem" demiş. Çocuklar mırın kırın etmişler doğal olarak. Hatta daha da ileri gitmişler, "taşlar gelmezse biz de gelmeyiz" demişler. Önder de bu duruma çok güzel bir çözüm bulmuş. Demiş ki; "buralarda (sahilde) bir sürü çöp var, çöp toplarsanız ben de bu taşları götürürüm" demiş. Çocuklar da kabul etmişler. Ve bir sürü, poşetler dolusu çöp toplamışlar. İşin garip tarafı ne biliyor musunuz, onlar çöp toplarken, oradaki insanlar onlara sanki uzaylıymış gibi garip garip bakıyorlarmış. Sizce burada bir gariplik var mı, varsa nerede ve kimde?

Böyle güzel bir çözüm bulduğu için Önder'i, bu çözümü kabul ettikleri ve gönülden, seve seve uyguladıkları için çocukları kutluyor ve alkışlıyorum...
.
.