25 Aralık 2009 Cuma

Biraz İş, Biraz Alışveriş, Biraz Da Gezme



Bugün; hava kapalı ama soğuk değil. Üşütmüyor. Saçlarımın darmadağın olmasından da anlaşıldığı üzere biraz da rüzgarlı. Benimse, eh keyfim yerinde :) Biraz işimiz vardı, yok yok epeyce işimiz vardı, onu hallettik, sonra da biraz alışveriş.
.
.

21 Aralık 2009 Pazartesi

GAROVA Markası Tescillendi



Etrafı dağlarla çevrili bir ova olan ve onbir köyü bulunan bu yörenin genel adı Karaova'dır. Buranın söyleyişinde Karaova'nın başındaki harf değişir, hızlı söylenirken aradaki bir harf de yutulur ve "Garova" olarak telaffuz edilir. İşte Garova ismi burdan geliyor. Artık bu isim tescillendi ve GAROVA ®esmen bir marka oldu :)

Ben Garova ismine (pardon markasına), Garova da bana alışmıştı. Birçok insan Garova'ya ve Garova Günlüğüne alıştı. Hatta beni rehberlerine Mehmet Garova olarak kaydeden arkadaşlarım oldu. E hal böyle olunca tescillenmeyi çoktaan haketmişti zaten :)
.
.

17 Aralık 2009 Perşembe

Rıdvan Abiyle Bir Mumcular Klasiği



Rıdvan abiyle sık haberleşir ve görüşürdük. Yakınımızda aldığı bir işten sonra, bu aralar daha da sık görüşüyoruz. "Ben sizin nüfusa geçtim artık" diye espri yapıyor. Bugün öğleden önce inşaattan aradı, "ne yapıyorsun, işin yoksa Mumcular'a köfte yemeye gidelim, hem de sohbet ederiz" dedi. "Tamam gidelim" dedim ve iki kişi Mumcular'a gittik. Bizim için "Bir Mumcular Klasiği" dediğim de, Alibabanın Yerinde köfte yemek oluyor...

Dünkü fırtına ve yağmurdan sonra bugün hava oldukça sakindi. Kapalıydı ama soğuk değildi. Mumcular'dan dönüşte bir ara hafiften yağmur yağdı. Yağmurlu havayı da, yağmurda gezmeyi de severim. Ancaak, artık yağmurda gezemiyorum. Hem tekerlekli sandalyeyle yağmurda gezilmiyor, hem de ıslanıp üşütme korkusu var. Ama arabayla gezmek de güzel. Sileceklerin çalışması, etraftaki o sulu hava, yağmurun arabanın tavanına çarptığındaki çıkardığı ses... Sizi bilmem ama bana güzel geliyor...
.
.

12 Aralık 2009 Cumartesi

Garova'da Asayiş Berkemal


Fotoğraf : Yiğit Uygur
.
Garova Günlüğünü okuyan herkese merhaba,

Hiç bu kadar ara vermemiştim yazmaya. En son yazdığımdan bu yana on gün geçmiş. "Geçmiş" diyorum, sanki bilmezmişim gibi. Geçti efenim, geçti.
Doğrusu bu.
Merak eden olmuşsa, dediğim gibi, asayiş berkemal olmakla birlikte, bu arada neler olup neler bittiğinden de bahsedeyim;
Bağlar yapraklarını tamamen dökmüş durumdalar. Budama zamanı, direk ve tellerde tamirat işleri zamanı yaklaşıyor.
Bol bol yağmur ve lodos var.
Bu on gün içerisinde -üzerinize afiyet- biraz da hasta oldum. Soğuk algınlığı, mevsimsel grip, domuz gribi. Bunlardan hangisiydi bilmiyorum. Ama bir kaç gün baya kötüydüm. Üşütme benzeri rahatsızlıkları pek de kaale almayan ben, bu defa biraz tırstım :) Sağlık Bakanlığının ara ara açıkladığı istatistikleri duyup da tırsılmayacak gibi değil ki :) Neyse, bir daha semtimize uğramaz inşallah...

Velhasılı durumlar bundan ibaret, kalın sağlıcakla...
.
.

2 Aralık 2009 Çarşamba

Telgrafın Tellerine Kuşlar Mı Konar...



Telgrafın tellerine kuşlar mı konar, insan sevdiğine anam böyle mi yanar... Kim bilmez ki bu türküyü?

Ama bu fotoğraftaki teller, telgraf telleri değil, elektrik telleri. Kuşlar da, kumru kuşları. Akşamüzeri güneşin batmasına yakın hepsi de sıralanmışlar tellere. Bağı dolaşmaya gittiğimde gördüm. Ürkütmeyeyim dedim ama, nafile. Son zamanlarda bu kadar kalabalık bir kumru sürüsü görmemiştim. Arada bir havalanıp çok güzel oynaşıyorlardı. Bunlar, "gu guuuk guk, gu guuuk guk..." sesi çıkararak öterler. Çok sık olmasa da arada bir duyuyorum ötüşlerini. Büyüklerimiz bunların ötüşlerini bizim dilimize şöyle tercüme ederlerdi biz çocukken; "gu guuuk guk, hacaaapti (hacı apti), yağ dööktü, gız gaaaçtı"

Kumruların davranışları, habitatları, beslenmeleri ve kumru fotoğrafları için tıklayınız.
.
.

29 Kasım 2009 Pazar

George Simpson ve Kıyıkışlacık (İasos) 'tan Gelen Misafirler


.
George, daha önceki bir görüşmemizde, bir arkadaşının bağ ve şarap yapmak istediğini söylemişti. Bugün öğleden sonra onlar geldiler ziyarete. Müstakbel bağcı dostlarımız diyebiliriz yani :) Bir aksilik çıkmazsa, önümüzdeki günlerde İasos'taki çiftliklerine gideceğiz ve bağ kurulması düşünülen arazinin bu iş için ne derece uygun olduğuna bakacağız...
.
.

25 Kasım 2009 Çarşamba

Ne Olacak Bu İngilizce Meselesinin Sonu


.
Öğle saatleriydi, bilgisayarı açmış mailleri kontrol ediyordum, bir araba geldi. Erdal kapıdan, "beklediğin biri var mıydı?" dedi. "Yoktu" dedim, sonra dışarıya çıktım. Yabancı bir çift. Adam (Andreas Wahl) Alman, arkadaşı Avusturyalı'ymış. Sea Garden'dan gelmişler. Kadın 6 ay Sea Garden'da, diğer 6 ayda da Viyana'da kalıyormuş. Andreas çok az Türkçe biliyor. Anlaşmamıza yetecek kadar bile değil. Bu durumda bile sora sora bulmuşlar burayı. Vay be, burayı onlar da mı duymuş... İyi de, nasıl anlaşacağız? Ben yeterince İngilizce de konuşamıyorum. Yardım için hemen komşu Hüseyin abiyi çağırdım. Bugünlük böyle de, ya başka zaman. Ne olacak bu İngilizce meselesinin sonu bilmiyorum ki... Çetin (Özer) abinin kulakları çınlasın. Bu yaz, "Bir dahaki geldiğimde, İngilizceyi öğrenmiş ol, bu sana çok lazım olacak" demişti...
.
.

21 Kasım 2009 Cumartesi

Evde Şarap Grubu Kasım-2009 İzmir Tadım Toplantısı



İşte, yine bir Evde Şarap grubu İzmir tadım toplantısındayım. Ne güzel...

Toplantıya son anda gelen bazı arkadaşlarımız, tadıma geçmeden önce çekilen bu fotoğrafta olmamakla birlikte, bu da tadım grubumuzun fotoğrafı.



Tadıma katılan arkadaşlarımızın getirmiş olduğu şarapların toplu hatıra fotoğrafları :) Görüldüğü üzere, çok sayıda şarap getirilmiş. Bu da ayrıca sevindirici...




.
Tadılan şaraplar hakkındaki kritiklerin notunu Ayhan (Güleyen) bey ve Nejat (Kutup) bey tuttular. Gerek şaraplar için söylenenler, gerekse toplantıda konuşulan diğer konular hakkındaki yazı, Evde Şarap grubu web sitesi, İzmir toplantıları sayfasında yer alacaktır.





Benim ve Rıdvan abinin götürdüğümüz şaraplarımızın beğenilmesi hem şaraplarımız, hem de üzümlerimizin yetiştiği Bodrum yöresi için sevindirici bir durum...
.

.
Nejat bey, Şarap Etiketleri, Etiketin tarihi ve ilk etiketler ile dünyadan yaklaşık 300 etiketin görsel sunumunu yaptı. Zaman kısıtı nedeniyle bu sunum biraz hızlı geçildi ve zamansızlığa kurban gitti diye düşünüyorum. Ben, yavaaaş yavaş izlemek isterdim bunu. Ama yine de güzel bir sunumdu...
.

.
Tadım toplantısı İzmir Anemon Otelde idi. Burası da otelin en üst (14.) katındaki Kadıfekale Roof Restaurant. Körfeze ve etrafa hakim olan güzel bir yer. Servis de çok güzeldi, bunun için kendilerine teşekkürler. Ve biz; Rıdvan abi, Kadir abi ve ben. Erdal her zamanki gibi fotoğrafımızı çekiyor :)
.

.
Güzel bir İzmir yolculuğu daha yaptık bugün. Hem giderken hem de dönerken yolculuk çok zevkliydi. Yine çok güldük. Gidişte Bafa gölü kenarında küçük bir mola verdik. Bu fotoğraf da orda çekildi. Dönüşte de daha önceki gidişlerimizden adet olduğu üzere Söke'de çevre yolundaki mağazalarda mola verdik ve Kırçiçeği'nde bişeyler yedik. Güzel bir tesadüf, orada Söke Ziraat Teknik Lisesinden arkadaşlarım Erkan ve Lütfü ile karşılaştık.
.
Geldik yazının sonuna, ne yapıyoruz; Bu güzel gün için başta Rıdvan abi olmak üzere, Kadir abi ve Erdal'a, organizasyonda emeği geçen Nejat Kutup bey ve Ayhan Güleyen beye ve tadıma gelen arkadaşlara teşekkür ediyor, bir başka tadımda görüşmek üzere diyor, yazımızı bitiriyoruz...
.
.

15 Kasım 2009 Pazar

Mersin Bitkisi - Yaban Mersini


mersin meyvesi

İşte bizim iklimimizde, bitki örtümüzde yetişen mersin. Bugün dağdan getirmişler bana. Çoçukluğumdan beri "mersin" dendi mi, fotoğraftaki bu bitkiyi ve meyvesini bilirim ben. Bunun bir de mavimsi-siyah renkte meyveli olanı vardır. Mersin diye ben bunu biliyorum ya, dağda yabani olarak da yetiştiğine göre, bu durumda kafamda "yaban mersini" olarak yer edivermiş. Ancak yaptığım küçük bir araştırmadan gördüğüm kadarıyla, (yabana pek de benzemeyen) yaban mersini daha farklı bişey.

Aromatik bir bitkidir. Yaprakları kurutularak baharat olarak kullanılır, meyveleri yenilir. Biz, incir bandırması sırasında yapraklarını bandırma suyuna koyarız. Bandırılan incir sandıklara basılırken de aralara kurumuş mersin yaprakları serpiştirilir.

Bir de çok güzel bir zeybek türküsü olan "Evlerinin Önü Mersin" türküsü var ki, mersin demişken onu da unutmayalım :)


Mersin dalı, yaprakları ve meyvesi.

Mersingiller familyasındandır. Genelde çalı formunda olup 1 -2 metre boylarında olan, kışın yapraklarını dökmeyen bir bitkidir. Budanıp ağaç formu verildiğinde 4-5 metre kadar boylanabilir. 1 -3 cm uzunluk, 0.5-1 cm genişlikteki, sivri uçlu, güçlü özel kokulu, derimsi sert yaprakları dallara karşılıklı dizilmiştir, yapraklarının üst yüzleri koyu, alt yüzleri mat yeşildir. Akdeniz ve Batı Asya kökenli bir ağaçcıktır. Akdeniz bitki örtüsü olan makinin elemanlarından biridir. Akdeniz, Ege ve Karadeniz bölgelerimizde yetişir.Taze yapraklar baharat olarak kullanılır. Mentollü, kâfurlu, sakızlı, günlüğü hatırlatan bir kokusu ve lezzeti vardır.

Mersin ve faydaları (ve hatta yaban mersini) hakkında biraz daha geniş bilgi için bu bağlantıya tıklayabilirsiniz deyip topu taca atıyorum :)
.
.

13 Kasım 2009 Cuma

Münür Demirci'nin Ziyareti



Münür (Demirci) abiyle nasıl tanışmıştık? Web siteme girmiş ve ordan bana bir mail mi göndermişti, yoksa web siteme girmiş sonra Telekomdan telefon numaramı bulup direkt mi aramıştı :) Neyse, bunlardan biri işte. Sonra da ara ara konuştuk. Münür abi İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Kontrolorü. Bahçeyle uğraşmayı çok seviyor. İki tane bahçesi var. Görmedim ama hakkında konuşuyorduk hep. Bu bahçelerde bir çok meyve ağacı var(mış). Görev için gittiği yerlerden yerel meyve çeşitlerinin fidanlarını topluyor. Tanışmamızın bir vesilesi de bu bahçeler zaten. Ancak bu kadar bahçe merakına rağmen bugün ne bizim bağı ne de bahçeyi gezebildik. Marmaris görevi dönüşü buraya uğramak için, Dalaman yerine Bodrum Milas havaalanını tercih etmiş. Fakat geldiğinde hava kararmıştı. Uçak kalkıncaya kadarki kısa zamanda biraz da olsa sohbet edebildik...
.
.

1 Kasım 2009 Pazar

Bodrum - Çömlekçi / İşmen Bağları Şarap Tadım Ve Sohbet Toplantısı



Selva - Haluk İşmen bağlarında şarap tadımı ve sohbet toplantımız. Misafirlerin bir kısmı bağı ve çiftliği geziyordu bu fotoğraf çekilirken, gidenler de olmuştu. Yaniii, bu kadar değildik, daha kalabalıktık :) Malum, fotoğraf işleri hep sona kalır.

.
Hava biraz esintili (poyraz) ve soğukça idi. Poyrazı kesen ve güneye bakan buradan bağı ve Karaovayı seyrederek sohbet ve şarap tadımı çok güzeldi... Zinfandelle birlikte anılan bu bağda güzel Zinfandel şarapları tattık.
.
.
Selva hanım, "bak seni kimle tanıştıracağım" dedi. Umurbey Şarapları 'nın sahibi Umur Arıner bey. Bir tanıştık, pir tanıştık :) Koyu mu koyu bir sohbet...
.


Bağa ilk vardığımızda daha arabadan inmeden bu beyi gördüğümde, "ben bir yerden tanıyorum ama nerden" demiştim. Meğer kaza öncesi (K.Ö) dönemden tanıyormuşum. Bizim George Simpson'muş :) Şaka bir yana, aynı ortamlarda bulunmuş, merhabalaşmıştık ama tanışmak bugüne kısmetmiş. George, www.bodrum-bodrum.com sitesinin de sahibi. Bu site Google'de Bodrum araması yapıldığında ilk sırada çıkan site.




.
Güzel bir tadım ve sohbet toplantısıydı. Ev sahiplikleri için Selva - Haluk İşmen çiftine ve her zaman olduğu gibi bugün de fotoğrafları(mı) çeken ve bunun için de hemen hemen hiç bir fotoğraf karesinde olmayan Erdal'a (kendileri kardeşim olur bilindiği üzere) teşekkürler...
.
.

29 Ekim 2009 Perşembe

Cumhuriyetimizin 86. Yıldönümü - 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun


Okulun bando takımı ve öğrencilerinin köy yürüyüşü. En öndeki çocuğun adı Ata.

Cumhuriyetimizin 86. yıldönümünü kutladık bugün. Zaten kutlamalar için gitmek istiyordum ama Mustafa, "amca gelceksin de mi?" deyince, "geleceğim tabi" dedim. Hepimiz okuldaydık bugün.


Pınarlıbelen'in içinden geçen yol, bir nevi köyün ana caddesi :)

Tören başlamadan önceydi, bando çalmaya başladı. Öğrenciler de köy yürüyüşü için hazırlandılar. Bandonun o gümbürtüsü ve ellerinde bayraklarla çocukların neşesi çok güzeldi...




Mustafa, öğretmeni ve arkadaşları köy yürüyüşündeler.


Öğrenciler harmandalı oynuyorlar.

Köy yürüyüşünden sonra Mustafa Kemal Atatürk ve şehitlerimiz için bir dakikaklık saygı duruşunda bulunuldu ve ardından İstiklal Marşı okunarak, kutlama töreni başladı.



Mustafa ve sınıfından bazı arkadaşları marş okuyorlar.



Şiirler okundu, konuşmalar yapıldı. Müge ve bir arkadaşı törenin sunuculuğunu yaptılar.



Öğrenciler gruplar halinde oyunlar oynadılar. Sunuculuk görevini bitirdikten sonra Müge de arkadaşlarıyla oyun oynarken.



Törenden sonra Mustafa'nın bazı arkadaşlarıyla fotoğraf çektirdik. Kızları da çağır demiştim ama, törenden sonra herkes dağılıverince fotoğrafımızda onlardan kimse ol(a)madı :) Fotoğrafımızda Celal eniştem de var. Eniştem aynı zamanda annemin amcasıdır. Bugün çok duygulanmış ve ağlamış orda. Eski günlerini ve iki yıl önce kaybettiğimiz öğretmen abisini (İbrahim Uygur) hatırlamış. Eniştem de bu okulun eski öğrencilerindendir. 1944'te ilkokula başladığında abisi de burada öğretmenliğe başlamış. Yani abisinin öğrencisi olmuş. "İlkokula başladığımda çok fazla birinci sınıf öğrencisi vardı, sıralar yetmez yerlere otururduk" diyor Celal eniştem. İbrahim öğretmen babam da dahil olmak üzere bir çok kişinin öğretmenliğini yapmış, bu okulun efsane öğretmenlerinden birisidir.



Bu da benim ilkokulum. Burada 4. ve 5. sınıfı okudum. Şimdiki yeni okulla aynı avlu içindeler, karşılıklı duruyorlar ve artık kullanılmıyor. Üç tane sınıfı var. Sınıfların bazıları birleştirilmiş sınıflardı, ama hangi sınıflarımız birleştiriliyordu unuttum.

Bağımsız ve özgür bir devlet olarak yeniden ayağa kalkıp Cumhuriyeti kurmamızın 86. yıldönümü, Cumhuriyet bayramımız kutlu olsun. Cumhuriyeti kurmak çok büyük bir olaydı, şimdi marifet onu korumakta...
.
.

26 Ekim 2009 Pazartesi

25 Yıl Önce Bağcılığa Başlamamıza Vesile Olan Misafirimiz Muammer Özkan


Babam, ben ve Muammer (Özkan) abi.

Bağcılığa nasıl başladığımızı daha önce çeşitli defalar anlattım, yazdım. En son olarak bir dergide, "Birgün Denizli’nin Çal ilçesinden bir misafirleri gelmiş, Mehmet’in babasıyla beraber arazide gezerken çok büyük bir pinar ağacına sarılmış kalın gövdeli ve sağlıklı bir asma görmüş. Mehmet’in babasına “bu asma kaç yaşında” diye sormuş, babası da, “benim çocukluğumda böyleydi, heralde 100 yıllık vardır” diye cevap verince, misafirleri, “siz burda mutlaka bağcılık yapmalısınız” demiş. 25 yaşındaki ilk parsel bağı bunun üzerine kurmuşlar. Bakmışlar ki bu iş güzel ve bağcılıktan çok hoşlanmışlar, daha sonraki yıllarda diğer parselleri de tesis etmişler." şeklinde yer aldı bağcılığa başlayışımızın hikayesi.

Efendiimm, şimdiye kadar hep "bir misafirimiz" olarak geçen o kişinin adı Muammer Özkan. Niye şimdiye kadar ismini yazmayıp "bir misafirimiz" demişim ki. Neyse, demek ki bugüne kısmetmiş. "Kısmetsiz dayak bile yenmezmiş". Öyle der büyükler. Muammer abi emekli coğrafya öğretmeni, aynı zamanda eniştemiz olur kendisi. Babamın teyzesinin torununun eşi. Denizli'nin Çal ilçesinde yaşıyorlar. Memleket Çal olunca, doğal olarak bağcılığın içinde doğmuş büyümüş. Küçük bir bağ sahibi olmayı çok istemesine ve bağcılığı çok sevmesine rağmen, eşi Fatma ablanın şiddetli muhalefetiyle karşı karşıya :) Bugün hem bağcılık, hem de şarap konusunda epeyce çok lafladık.
.
.

24 Ekim 2009 Cumartesi

Adakarası, Kalecik Karası, Papazkarası, Horoz Karası, Çalkarası Ve Diğer Karalar...



Ülkemiz üzümün ve şarabın anavatanı. Çok fazla sayıda üzüm çeşidimiz var. Sonu "kara ya da karası" olan bir çok da şaraplık üzüm çeşidimiz var. Adakarası, Papazkarası, Kalecik Karası, Çalkarası, Horoz Karası, Foça Karası, Merzifon Karası, Sergi Karası. Alaçam Karası üzümünü de 5-6 yıl kadar önce duymuştum. Bir buçuk ay önce gittiğim Milas/Karacahisar köyünde kendisini de gördüm.

Sonu "Karası" olan bildiğim üzümler listesine en son olarak "Uluğbey Karası" üzümü eklendi. Bir arkadaşıma bu üzümden yapılmış bir şarap göndermişler, o da, "sen bu işlerle daha ilgilisin, sana göndereyim, nasıl olduğuna sen bakarsın" dedi. Nerde, nasıl yapıldığını falan bilmiyordum. Geldiğinde şaşırdım. Çok güzel bir ambalajı vardı. Meğer Süleyman Demirel Ün. Ziraat Fakültesinde yapılmış. İnternette bu konuda bir araştırma yaptığımda, Üniversite bünyesinde "Uluğbey Karası Bağcılığı ve Şarap Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi" kurulmuş olduğunu gördüm.



Uluğbey Karası şarabının ismi "Silver Rose." Bu isim Isparta'nın "Gül" ünden geliyor (sanırım). Üzerinde 2009 yazıyor ama, bu yıl yapılmış olamaz. Daha önceki hangi yıla ait bilmiyorum ama hatırı sayılır derecede okside olmuş. Renk ve renk değişimi yukarıdaki fotoğrafta olduğu gibi ve oldukça açık renkli. Aşağıdaki "Shiraz" şarabının rengiyle mukayese edebilirsiniz. Şarabın tanımlayamadığım ilk kokusunu beğenmedim. Biraz bekledikten sonra incir kokusu almış olmakla beraber, bu şarap başarız bir şarap. Bu şarabın en güzel yanı, üzümüyle ilgili bir araştırma yürütülüyor olması :)



Bayılıyorum Shiraz'ın rengine.



Alaçamkarası : Milas/Karacahisar köyü yakınlarında "Alaçam" diye bir yer var. Sanırım ismini ordan almış. Ortalama şaraplık üzüm tane büyüklüğünden biraz daha büyükçe taneleri var. Rengi çok koyu değil. Taneleri çok sert. Tadına baktığımda ekşiydi. "Heralde şekeri düşüktür" dedim ama şekerini ölçtüğünmde, 21 brix olduğunu gördüm. Hem bu kadar ekşi bir tat hem de bu kadar şeker ilginç doğrusu. Bu salkım bir haftaya yakın bir süre bozulmadan duracak kadar da dayanıklı. Bu üzüm, asidite problemi olan üzümlerdeki problemi gidermek için kullanılabilir diye düşünüyorum.

Papazkarası : Trakya'da (en yoğun Uzunköprü civarında) yetiştirilen bir çeşittir. Kaliteli, kendine has bukeli, dolgun ve hoş içimli sek şarap verir. Şarabının alkol derecesi %12-13 olur. Asiditesi biraz düşüktür. Şarabının rengi koyu kırmızı olmakla birlikte, zamanla açılma gösterebilir.

Çalkarası : Yaygın yetiştiği yer Denizli'dir. Orta mevsim (Ağustos sonu) olgunlaşan bir üzümdür. Şarabının alkolü %11-14 'tür. Total asidi düşüktür. Sıradan şaraplar veren bir çeşittir.

Horoz Karası : Gaziantep ve Kahramanmaraş civarında yaygın yetiştirilen bir çeşittir. Olgunlaşma zamanı (Ağustos sonu) orta mevsimdir. Taneleri iridir. Sofralık olarak da değerlendirilir. Şarabı renk ve tanence zengindir, alkolü yüksektir.

Sergi Karası : Yaygın yetiştiği yer Horoz Karası üzümüyle aynı, Gaziantep ve Kahramanmaraş'tır. Hem tane iriliği hem de salkım yapısı itibarıyla Horoz Karasına benzeyen bir üzümdür. Sofralık ve kurutmalık olarak da değerlendirilir. Orta kalitede koyu kırmızı renkte ve alkol derecesi %11-14 olan şarap verir.

Merzifon Karası : Üzüm Üreticileri Birliği; Merzifon’da başlattığı bağcılığın yeniden canlandırılması ve Merzifon Karası’nı tekrar gün yüzüne çıkarma çalışmaları hızla devam ediyor. Bu kapsamda; İtalya Milano Üniversitesinden Prof Dr. Attillio Scienza ve Prof. Dr. Oswold Failla "Merzifon Karası" ile İtalya’da yetiştirilen "Marzimino" üzümünün arasındaki ilişkiyi araştırmak ve Merzifon bağlarını incelemek üzere Merzifon’a geldi. Haberin devamı için tıklayınız.
.
.

15 Ekim 2009 Perşembe

Bağbozumu - Chateau de la Garde / La Tulipe 2009



Şarap tadımcısı ve yazar ve aynı zamanda Bordeaux'da şato (Chateau de la Garde) sahibi olan Ilja Gort 2008'in Mayıs ayında Bodrum'a geldiğinde bizim bağı da ziyaret etmiş ve o zaman tanışmıştık. Bu ziyaret ile ilgili yazıyı okumak için tıklayınız.



Ilja'nın bir blogu vardı. Zaten onun blogunu gördükten sonra karar vermiştim bu bloga. Yani bu blogun oluşmasında ve şu an burda yazıyor olmamda onun payı büyüktür. Ilja daha sonra blogtan vazgeçti, orada yazacaklarını yine blog düzeninde, bülten (SlurpArchief) şeklinde aylık olarak göndermeye başladı.



Bu ay, bağbozumunu ve fotoğraflarını günlük olarak yayınlamaya başladı. Günlük bağbozumu fotoğraflarına ve haberlerine de bu index sayfasındaki günlerin üzerine tıklayarak bakabilirsiniz.




Chateau de la Garde / La Tulipe
.
.

12 Ekim 2009 Pazartesi

Bağ'dan Sonbahar Renkleri - 2



Sabah (benim için) erken bir vakte kurmuştum saati. Uyandıktan sonra bir de dışarıya baktım ki, her yeri sis basmış. Biraz gezeyim, bir kaç da fotoğraf çekeyim diye hemen dışarıya çıktım. Sis çok yoğundu ve görüş mesafesi de çok kısaydı, adeta bir bulutun içinde gibiydim...



Asmaların yaprakları sararmaya ve dökülmeye başladılar artık...



Biraz yeşil, biraz sarı, arada da bu iki rengin diğer tonları... Kısaca sonbahar...



Sis o kadar yoğundu ve gözle görülüyordu ki, sisin içerisindeki su buharının çiğ olarak düştüğünü görebiliyordum nerdeyse...



Örümcek kardeş de çok güzel bir işçilik çıkarmış :)
.

.
.