28 Eylül 2009 Pazartesi

Gülnar Önay ve Bağcı Komşularımız İşmenler'in Ziyareti



İki gün önce maili gelmişti Gülnar Önay hanımın, dün telefonla konuşmuştuk, bugün de yüz yüze konuştuk :) Malum, devir hız devri :) Gülnar hanım Çiftlik (köy) 'te oturuyor. Meğer oldukça yakınmışız. İki adımlık yer. Hani nerdeyse bağırsan duyulur. Selva hanımla da Lise'den arkadaşmışlar. Bugün Selva ve Haluk İşmen'le beraber geldiler. Şarap eşliğinde bi güzel sohbet ettik...

Gülnar hanım bana çevirisini yaptığı kitaplardan birisi olan Michel Lis - Bitkilerin Serüveni kitabını getirmiş. Teşekkürler...

Ev ve Bahçe Dergisinin sürekli yazarı olan Gülnar hanımın yazdığı kitaplar ise;
BİR BAHÇE KURUYORUM - İnkılap yayınları
BAHÇEM VE BEN - Remzi Kitapevi
DÜNYA ISINIYOR BAHÇEM DEĞİŞİYOR - İnkılap yayınları
99 SAYFADA BAHÇE BALKON ve EV İÇİ BİTKİLERİ Haluk Şahinle Sohbetler - İŞ Bankası Kültür Yayınları
8-12 yaş çocukları için AĞAÇLAR kitabı da yakında çıkacakmış.
.
.

27 Eylül 2009 Pazar

Kuru İncir



Kuru incir zamanı. Kuruyup dalından düşen incirler biraz daha kurumaları için yarı gölge yarı güneş bir yere serildiler. Daha sonra bunların içinden iyi kalitede olanlar seçildiler. Ve sıra bandırma işlemine geldi. Bandırmadan önce üzerlerindeki toz ve toprak yıkandı, incirler temizlendi. Çünkü kuruyan incirler toprağa düştüğü için üzerlerinde bir miktar toz ve toprak bulaşığı olur. İncir nasıl bandırılır tıklayınız.



Bandırılan incirler tekrar serilirler. Bunlar da yeni bandırılmış ve henüz serilmemiş olan, bandırma sepetinin içindeki dumanı tüten incirler.
.
Kuru incirin faydaları için tıklayınız
.
İncirin bandırılmasının zamanı konusunda da ince bir detay var; İncirin ay karanlık olduğu dönemde bandırılacağına, dolunayda bandırılırsa kışın pek dayanmayacağına ve bozulacağına inanılır. Biz tam sınırda bandırdık :)
.
Ben, "ay karanlıkken" bandırmanın nedenine, niçinine girmemiştim, "inanılır" deyip geçmiştim :) Sağolsun Mustafa Karaöz arkadaşım konuyu çok iyi toparlamış ve açıklamasını derli toplu bir şekilde yazmış yorum bölümünde; "Ay karanlık olayının sırrı; Bütün uçan haşereler, kelebekler, sinekler vb. gece ay varken, ışığında yumurtalarını bırakırlar. Ay ışığı olan gecelerde kesilen ağaçlar, açıkta bırakılan besinler bu zararlılarca yumurta bırakılmak suretiyle yavrularının besin bulması için bulaştırılır. Bu nedenle ağaçların ay karanlığı dönemi kesilmesi ağaç zararlılarının bulaşıklığını zorlaştırır."

Evet işin sırrı, olayın mantığı bu. Ve bu durum haşeratlara maruz kalan, özellikle besinler başta olmak üzere bir çok şey için geçerlidir. Hatta ve hatta bir kişi bana, "İtalya'dayken üzüm hasadının ay karanlıkken yapıldığını duymuştum, bunun gerçekliği nedir?" diye sormuştu.
.
.

26 Eylül 2009 Cumartesi

Adakarası Bağbozumu



Adakarası : Avşa Adası, Erdek ve Balıkesir yöresinde yetiştirilen bir üzümdür. Özellikle de Avşa adasıyla özdeşleşmiştir. Salkımları kanatlı, konik yapıdadır ve salkımdaki tanelerin dizilişi sıktır. Salkım iriliği ortadır. Güzel kırmızı rengi olan, yumuşak ve hoş içimli bir şarap verir. Şarabında % 12 - 13 alkol olur.



Avşa adası, Erdek, Balıkesir yöresi için olgunlaşma (hasat) zamanı Eylül sonudur. En yukarıdaki fotoğraf bundan 10 gün önce çekilmişti. Bugün yapılan hasat biraz geç kalmış bir hasat. 4-5 gün önce yapılsa daha iyi idi. Bu hasat, biraz mecburiyetten, biraz da geç hasatı denemek istememden dolayı bugüne kaldı. Bakalım şarabı nasıl olacak :) Bodrum'da bu mevsimde (ya da buna yakın bir zamanda) bağbozumu da olabiliyormuş demek ki :)



Mustafa, yani küçük yardımcım olmasa bu işler biter mi hiç :)

Avşa adasıyla özdeşleşmiş olan Adakarası üzümünden, adanın iki şarap üreticisi Büyülübağ ve Bortaçina şarap yapmaktadırlar.



Üzümler kesildiler ve eve taşınıyorlar. Arkadaşlarımıza yardımları için teşekkür ediyoruz.



Hüseyin üzümleri sap ayırma ve kırma makinasının içine boşaltıyor. Bağdan kesilirken salkımlar kontrol edilerek kesildiği için, burada bir daha kontrol edilmediler ve öylece kasayla makinanın içine döküldüler.



Sap ayırma ve çatlatma makinasından geçirilen üzümler fermentasyon kaplarına dolduruldular. Gerisi malum :) Yukarıda da görüldüğü gibi, Mustafa yine olaya müdahil :)

Bu kadar Adakarası dedikten sonra, adı "Adakarası" olan bir blogtan söz etmemek de olmaz :) Ben beğenerek takip ediyorum.
.
.

Nilüfer Hanım ve İlter Çelik Çiftinin Düğünü


Nilüfer hanım, İlter bey ve ben

Düğün Bitez'deydi. Bu düğün, nikahı daha önceden kıyılmış olan bir düğün. Bir nevi nikah tazeleme de diyebiliriz. Ne bir nevisi, öyle işte. İlter abi ve Nilüfer hanımın düğünü. İlter abiyle tanışalı bir yıldan fazla oldu. Web sitem vasıtasıyla tanışmıştık. Bu tanışıklığa vesile olan ise "şarap"tı :) Daha sonra bizim bağda beraber şarap yapmıştık...

İlk tanıştığımızda, sohbetimizin bir bölümünde şarap yapmayı da anlatmıştım biraz onlara. E haliyle bir takım kimyasal olaylardan da bahsetmek gerekiyor tabi. Bir ara, "siz ne iş yapıyorsunuz" diye sormuştum. "Kimya mühendisiyiz" demesinler mi :) İlk tanışmamızın böyle bir de anısı var.



Düğüne babamla gittik. Masamızda Rıdvan abi ve eşi, Kadir abi ve eşi vardı. Yani bizim grup :)Bir de İstanbul'dan gelen misafirlerden Remzi bey vardı. Kendisiyle tanışmaktan hepimiz çok memnun olduk. Selamlar Remzi bey. Masada yeri boş kalan, mazereti dolayısıyla düğüne gelemeyen sevgili kankam Haluk abiye de burdan selam...

Fotoğraf çekilirken, "masanın üzerindeki su şişesi iyi durmaz, onu kaldıralım" denilmişti. Kaldırılmıştı ama nereye gittiğini gör(e)memiştim. Şimdi fotoğraftan görüyorum ki, Rıdvan abinin kucağına kaldırmışız. Orada da iyi durmuş be abi :)



Müzik güzeldi. Müzik güzel olur da, böyle güzel bir düğün olur da, böyle neşeli konuklar olur da oynanmaz mı hiç. Bu fotoğraf da, Nilüfer hanım'ın (yani gelin hanım) ve arkadaşlarının güzel oyunlarının fotoğrafı...



Nikah tazeleme merasiminden sonra, sıra çiçek atmaya gelmişti. Nilüfer hanım da çiçeği havuza atmasın mı :) Bu bayan da çiçeği almak için havuza atladı. Kendisini bu cesaret ve kararlılığından dolayı kutluyorum.

Bundan biraz sonra da düğün pastasını kestiler. Sevgili Nilüfer hanım ve İlter abi, bu düğündeki gibi neşe ve mutluluk içinde geçsin günleriniz...
.
.

23 Eylül 2009 Çarşamba

Frenk İnciri (Mısır İnciri, Kaktüs Meyvesi, Kaynana Dili)

İncir demişken buraların yaz meyvelerinden birisi olan "frenk incir"ini de unutmamak gerek. Burada Frenk İnciri adı da, Mısır İnciri adı da kullanılıyor. İncir mi, değil mi o da tartışılır tabi. Neticede obur bir kaktüsün meyveleri. Çok kolay yetişen bir bitkidir. Kesilip atılan bir dal parçası, bir kenarından hafifçe toprağa tutunmuşsa onu kolay kolay bırakmaz ve hayatını devam ettirir. Yol kenarlarında, duvar diplerinde bolca görülebilir. Oldukça çok meyve verir. Dikenli incir de deniliyor(muş). Latincesi Opuntia ficus-indica.

.
Bu meyve oldukça dikenlidir. Dikenler çok incedirler ve farketmek zordur. Ele kaçınca bulup çıkarmak da zordur. Hadi bu neyse de, dile ve ağız bölgesine falan kaçarsa işte o zaman çok kötü olur. Toplanacağı zaman bir süpürgeyle dikenlerini temizlemekte yarar vardır. Sonra bir de yıkandığında dikenlerinden büyük oranda temizlenmiş olur. Ama yine de soyarken ve yerken dikkat etmek gerekir. Soğutulup yenirse daha güzel olur. Oldukça çekirdekli bir meyvedir ve çekirdekleri serttir. Kendileri benim çok sevdiğim bir meyve olmamakla birlikte, sevenleri hiç de az değildir. Bodrum pazarında satılan meyvelerden biridir...



Sarı, turuncu, kırmızı renk tonlarında olabilirler. Faydalı olduğu söylenir, yazılır. Bu faydalar da şöyleymiş; İshal ve dizanteriye karşı faydalı imiş. Sindirim sistemini rahatlatır ve kabızlığı giderirmiş ki, bu konu pek şüphe götürmüyor :) Şeker hastalarına iyi gelirmiş. Kolesterol oranını düşür, tok tutar ve yemeklerden alınan yağın vücut tarafından emilimini azaltırmış. Bol C vitamini ihtiva edermiş.
Yaprakları kaynatılarak elde edilen solüsyonu da cildi nemlendirir ve taze tutarmış.
.
.

17 Eylül 2009 Perşembe

Bodrum Mavi Dergi (Temmuz-Ağustos) 31. Sayı / Bodrum'un İncir Bahçeleri ve Bodrum'da Bir İncir Dostu; Sema Yılmaz Karasu

Turizm ön plana çıkmadan önce Bodrum’un geçim kaynaklarından biri de tarımdı ve tarımın içindeki önemli ürünlerden birisi de incirdi. O tarihlerde incirin çok büyük bir bölümü, hatta tamamına yakını kuru olarak işlenip ticareti yapılırken, günümüzde ise taze olarak tüketimi çok artmış durumda. Bodrum yöresindeki ailelerin ve Bodrumlu tüccarların çoğunun geçmişinde incir bir şekilde yer almıştır. Kimileri yetiştirmiş, kimileri ticaretini yapmış, kimileri de nakliyatıyla uğraşmıştır.

Not : Bodrum Mavi dergi (Temmuz-Ağustos) 31. sayıdaki "Bodrum'un İncir Bahçeleri ve Bodrum'da Bir İncir Dostu: Sema Yılmaz Karasu" başlıklı yukarıdaki yazının devamını, aşağıdaki dergi sayfalarından okuyabilirsiniz. Bunun için, önce aşağıdaki sayfaların üzerine tıklayarak yüksek çözünürlükte açmalısınız daha sonra sayfaları bilgisayarınıza kaydetmeli ve okumak için biraz büyütmelisiniz.







15 Eylül 2009 Salı

Amerika Açık (US Open) Tenis Turnuvası - 2009

Amerika Açık (US Open) dün gece (Pazarı pazartesiye bağlayan gece) oynanan tek erkekler final maçıyla sona erdi. 15 günlük turnuva boyunca maçlar akşam 19:00 sıralarında başlayıp ertesi gün sabah saatlerine kadar devam edince ben de biraz uykusuz kaldım haliyle. Bir de, "bu televizyonda tenis maçından başka bişey yok mu?" yakınmalarına maruz kaldım.



Bu turnuvanın benim için en güzel yanı (sanırım aynı heyecanı ülkedeki tüm tenisseverler duymuştur) turnuvada bir oyuncumuzun, Marsel İlhan 'ın olmasıydı. Marsel elemelerden ana tabloya yükseldi. Bu bile çok sevindirici bir olaydı. Ama Marsel bunla da kalmadı, birinci turu da geçti. Ve ilk kez Grand Slam (ve hatta ATP turnuvaları) turnuvasında kendi oyuncumuzu seyretme zevkini ve gururunu yaşattı. Seyrettiğimiz ikinci tur maçında gayet de iyi oynadı. Ben hala John İsner'i yenebilirdi diye düşünüyorum. Teşekkürler Marsel, yolun açık olsun...



Çift bayanlarda İpek Şenoğlu ile Kazak partneri Yaroslava Shvedova, 2. turda 5 numaralı seribaşları Slovak Daniela Hantuchova ve Japon Ai Sugiyama çiftiyle karşılaştı. Müsabakayı 4-6, 6-1 ve 6-2'lik setlerle yitiren İpek Şenoğlu-Yaroslava Shvedova ikilisi turnuvaya 2. turda veda etti. Onlara da çok teşekkürler...

Turnuvada sürprizler de yaşandı. Özellikle tek bayanlarda. Daha ilk turlarda İvanovic'in elenmesi, sonra Jankovic'in, Dementieva'nın, Sharapova'nın, Venüs Williams'ın elenmeleri sürprizdi.

Erkeklerde ise büyük sürprizler yoktu. Roddick'in üçüncü turda elenmesi sürprizdi. Murray, Nadal gibi oyuncular çeyrek final ve sonrasında elendiler ki, bu da, bu düzeydeki bir turnuvada sürpriz sayılmaz. Tek bayanlarda genç tenisçiler oldukça iyi izler bıraktılar, yeni yeni yıldızların gelmekte olduğunun sinyalini verdiler...



Tek bayanlar final maçını Belçikalı tenisçi Kim Clijsters ve Danimarkalı Caroline Wozniacki oynadılar ve maçı Clijsters kazandı ve şampiyon oldu. Kim Clijsters iki yıl önce tenisi bırakmıştı. Daha sonra evlendi, sonra bir çocuğu oldu ve ardından da (2 yıl sonra) tenise geri döndü. Tenise geri döndükten sonraki üçüncü turnuvası US Open'da şampiyonluğa ulaştı. Ayakta alkışlanacak bir durum. Çocuk da yaptı, şampiyonluk da :) Ve seyirciler de, onun güzel oyununun yanında, bu geri dönüşüne ve anne olmasına ayrıca bir saygı ve sevgi duyuyorlar. Wozniacki'ye gelince, o da genç (20 yaşında) ve başarılı bir tenisçi. Ve bütün bunların yanında çok da güzel bir tenisçi :)



Tek erkekler final maçında Federer maça çok iyi başladı ve ilk seti 6-3 aldı. İkinci setin başında servisini kırdıran Del Potro, setin sonunda Federer'in servisini kırarak seti tei-break'a taşıdı ve tei-break'ı da 7-5 almayı başardı. Maç 1-1 olduktan sonra adeta yeniden başladı ve maçın geriye kalan kısmı da çok çekişmeli ve zevkli geçti. Maçta setler 2-2'ye geldikten sonra, son set beklenmedik şekilde Del Potro'nun üstünlüğünde geçti ve son seti 6-2 aldı. Ve Del Potro maçı 3-2 (3-6, 7-6, 4-6, 7-6, 6-2) kazandı ve şampiyon oldu. Maçta Federer'in 56 winner'ı, 62 basit hatası vardı. Del Potro'nun ise 57 winner'ı, 60 basit hatası vardı.

Juan Martin Del Potro, Gilarmo Gilas'tan sonra US Open'da şampiyon olan ikinci Güney Amerikalı oldu. Bir başka not; Del Potro hem Nadal'ı hem de Federer'i yenerek şampiyon oldu.

Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi tenisçisi kabul edilen Roger Federer'in ise bu turnuvada 40 galibiyet ve 5 şampiyonluğu bulunuyor. Federer'in toplamda ise 15 grand slam şampiyonluğu var. İşte Federer bu kadar büyük bir tenisçi. 28 yaşındaki tenisçinin bu yıl bir de ikiz çocukları oldu.
.
.

10 Eylül 2009 Perşembe

Milas/Karacahisar Köyü Gezisi

Epeyce zamandır, "bir gün seni bizim köye götüreyim" diyordu Haluk (Akbatur) abi. Dün (9 Eylül) oraya gittik ve bu yazıyı da dün yazacaktım aslında. Ama akşam saatlerinde eve dönüp yemeği yedikten ve ardından da milli maçı izledikten (ve kahrolduktan) sonra uyuyup kaldım. Yazı da bugüne kaldı.



Karacahisar'a Mumcular yönünden gidilirse; Mumcular, Bayır (Mumcular'ın mahallesi), Kısırlar, Söğütçük, Karacahisar istikameti takip ediliyor. Mumcular-Karacahisar arası 17 km. Karacahisar-Milas arası da 20 km. Karacahisar'ın nüfusu 800 imiş. Köyün çok yakınından bir dere akıyor. Bu derenin içinde "Su Çıkan" denilen bir yer var ve burada derenin içindeki gözlerden su çıkıyor. Meşhur "Uyku Vadisi"nin suyunun kaynağı da burasıymış. (Uyku Vadisi bağlantı 1, bağlantı 2 )



Haluk abi, göz doktoru ve sualtı fotoğrafçısı. Üniversitede doçent olarak çalışıyorken ve Prof.luğuna az bir süre kalmışken Üniversiteyi bırakmış. Kimse inanamamış :) "Ben yediğim meyvelerin çekirdeklerini hiç atmaz, evdeki saksıların içine dikerdim hep, balkon fidanlarla dolmuştu" diyor. Hal böyle olunca, kendini doğaya atmak kaçınılmaz olmuş onun için. "Meyvelerimi, sebzelerimi yetiştireyim, kendi bağım olsun ve kendi şarabımı yapayım" diyor. "Ferrarisini satan bilge" onu tanısa, "breh, breh, breehh" derdi heralde :)



Bağ arazisine çok hakim bir noktadaki evin böyle çok şirin bir de balkonu var. Bana da orada biraz keyif yapmak kaldı :)



Balkonda şezlong sefası da yaptım. Aşağıda dere kenarında hamak da vardı ama oraya kadar inmek, sonra da hamağa atlamak beni aşıyor biraz:) Ilık sonbahar güneşinin altındaki şezlong sefama bu minik kedi de ortak oldu. Normalde kedilerle bu kadar içli dışlı değilimdir ama bu ufaklık usul usul geldi ve buraya yatıp uyumaya başladı, ben de bir süreliğine keyfini bozmadım...



Tahtadan oyulmuş bu tekne (aslında özel bir adı vardı ama unuttum) öylesine bişeymiş gibi görünüyor ama, bakmayın öyle göründüğüne, aşağı yukarı 100 yıllıkmış, bir başka deyişle, asırlık :) İçerisinde üzüm (ve benzeri) şeyler ezmeye ve suyunu çıkarmaya yarıyor.



Bu ufaklık da, Haluk abinin komşusu Burhan beyin Sibirya Kurdu. Tabi şu haliyle kurtluktan eser yok :) Daha çok bir kedi yavrusuna benziyor.
.


Etrafı çam ormanları, biraz zeytin ve dere kenarındaki çınar ağaçlarıyla, erguvanlarla kaplı bu arazi geleceğin müstakbel bağı :)

.
Az sayıdaki bu asmalar da, kurulacak olan bağın keşif kolu :)
.
.

4 Eylül 2009 Cuma

Üzüm, Şamata ve Dostluk Dolu, Güzel Bir Gün

Gün, sabah çok erken başladı bugün. "Biz sabah 07:30'da orda oluruz" demişti Rıdvan abi. Hal böyle olunca, ben de daha erken kalkmış, kahvaltı falan yapmış ve diğer hazırlıklarımı da yaparak hazır ve bekler hale gelmiştim. Geldiklerinde bekletmemek lazım. Bilenler bilir, ben bir yere giderken epeyce bir eşyam da eksik olmaz yanımdan. Tabi bunları keyfimden almıyorum, gerekli olduğu için alıyorum. Yoksa ben de bilirim ceketimi alıp çıkmayı :)



Neyse efendim, mevzuyu dağıtmayalım :) Biz nereye gidiyorduk, neden gidiyorduk; Bahçeyaka köyüne bir bağa gideceğiz. Oradan Cabernet Sauvignon üzümü alacağız. Bu bağ çok özenle tesis edilmiş 4 yaşında bir bağ ve bu yıl ilk defa bir miktar üzüme bırakıldı. Biz de değişik yerlerin üzümlerinden denemeler yapmayı seviyor ve merak ediyoruz ya, oranın üzümlerinden de deneme yapalım dedik ve düştük yollara :) Kimler olarak mı düştük? Ekip kaptanı Rıdvan abi ve ekip üyeleri Cihat abi, Uğur ve Görkem. Haa, bi de ben :)


Bu bağın içerisinde uzaktan algılama cihazı var. Toprağın ve havanın nemi, hava sıcaklığı, rüzgar gibi faktörler, bağdan uzakta da olunsa rahatlıkla takip edilebiliyor.

Düştük yollara demiştim değil mi? Lafın gelişi tabi. Yoksa gittiğimiz yol, yollara düşecek kadar değil. Garaova'nın bir ucundan bir ucana mesafe 15 km dir zaten. Kısa bir süre sonra Bahçeyaka köyündeki bağa vardık ve başladık üzüm kesmeye. Ben fazla kesemiyorum tabi, ama yine de işin içinde olmak güzel...



Bütün işi ekibin asıl üyeleri yapıyor. Bağdan üzüm kesmek de zordu, çünkü bağdaki Cabernet Sauvignonların sonu gelmiş. Yani gecikmiş bir hasat. Uzaktan bakıyorsun, üzüm var gibi görünüyor, yakından baktığında ise üzümler buruşmuş, kurumaya yüz tutmuş. Dolayısıyla, sağlam (ya da sağlama yakın) üzüm bulmak da zor oluyor.



Üzümleri topladıktan sonra, arabaya yükledik. Yükledik yüklemesine de, benim tekerlekli sandalye nereye konacaktı? Rıdvan abi, "koyarız bir yere merak etme" diyor :) Ben geçip ön koltuğa oturuyorum. Sandalyeyi üzüm kasalarının üstüne bir yere koyup bağladılar ve yavaş yavaş bağdan ayrıldık. Herkes çok yorulmuştu. Yola çıkınca bir de Ankaralı Turgut'un kasedini çalmaya başladık. Bi şekilde gelmiş girmiş o kasetçaların içine :) Zaten bu arazi aracımızda başka kaset de yok. Yahu, "şu halimiz sanki bir film karesinden alınmış gibi" dedim. Arabanın bagajı dolu, en üste bir tekerlekli sandalye bağlanmış, arabanın içinde emekli iki kişi, üniversite öğrencisi iki kişi ve tekerlekli sandalyeli bir kişi var ve bi de Ankaralı Turgut. Arada bir yanlış yola sapmalar, gırgır, şamata... Belki iyi anlatamamışımdır, içinde olmak, yaşamak lazım...

Daha sonra üzümleri sap ayırma makinasından geçirmek üzere arkadaşımızın bağına vardık.



Uğur ve Görkem kasaları taşıdılar ve üzümleri makinanaın içine döktüler.



Cihat abi makinanın başına geçti. Bir yandan makinaya atılan üzümleri kontrol ederken bir yandan da makinaya kumanda ediyor.


.
Burada, bağ sahibi arkadaşımızla ayaküstü sohbet eşliğinde sap ayırma işini de hallettikten ve bize bu kolaylığı gösterdikleri için kendilerine teşekkür ettikten sonra eve dönmek üzere yola çıktık. Yolda Rıdvan abiye, "Bodrum yarımadasında en iyi bildiğin yollardan birisi Garaova'daki bu yollardır" diyorum, "evet, bütün virajlarını biliyorum artık" diyor. Bu da gayet doğal, çünkü gerek benim ziyaretime gelmek, gerekse bir yere giderken beni de almak için o kadar çok geliyor ki... Bugün de onlardan biri. Beni eve bıraktılar ve Bodrum'a doğru yollarına devam ettiler...
.
Bugün, kaç defa tekerlekli sandalyemi açıp kapadığınız ve arabanın bagajına bağlayıp indirdiğiniz için, bana da üzüm kestiğiniz için, arkadaşlığınız için, başta Rıdvan abi olmak üzere hepinize çok teşekkürler sevgili dostlar..
.
.