26 Aralık 2010 Pazar

Garova'da Kalabalık Bir Pazar Günü



Bugün oldukça yoğun geçen günlerden birisiydi. Öğleyin saat 11:30 civarlarında Çiftlikköy'den Gülnar ve Nihan hanım geldiler. Bugün geleceklerini dün haber vermişlerdi. Fazla vakitleri yoktu ama yine de güzel bir sohbet için ve konuşacaklarımız için yeterliydi... Onları uğurladıktan az bir süre sonra yine Çiftlikköy'den İsmail bey ve Ersin Kaptan geldiler. Onlarla sohbet ederken Aksona Mehmet'in kulaklarını çınlatmıştık, şu işe bakın ki, onların gitmeye hazırlandıkları sırada Aksona Mehmet ile yeğeni geldiler. Onlar da Çiftlikköy'den :) Onların hemen ardından, haftasonu için İzmir'den Bodrum'a gelmiş olan Nail abim ve arkadaşı Sevda hanım geldiler. Yine tam o sıralarda bir araba daha geldi ki, onlar durmadılar.

Aksona, Kale Dağından bizim buranın fotoğrafını çekmiş, onları getirdi bana. Daha sonra bir gün gelecek, sünger fotoğrafları getirecek, İtalya gezisi fotoğraflarını getirecek, geniş geniş onların sohbetini yapacağız. Bu arada Aksona'nın web sitesi de yenilenmiş ve daha güzel olmuş. İleriki günlerde içeriğin daha da zenginleşeceğini, Sünger ve Süngercilik konusunda önemli bir kaynak olacağını söyledi.

24 Aralık 2010 Cuma

İncir Ağaçlarında Budama

İncir ağacı her yıl tepe gözünün sürmesiyle toprak koşullarına da bağlı olarak, kısa veya uzun yıllık sürgünler meydana getirir. Bir yaşlı dallar üzerindeki yan gözler ya hiç sürmez ya da çok azı sürer. Doğal büyümesine bırakıldığında ana dallar devamlı uzunlamasına büyürler ve ağacın alt kısımları çıplak kalır. Kuvvetli gelişmeksizin devamlı uzayan ana dallar, sonunda ürün yükü ve yaprak ağırlığını taşıyamayarak sarkarlar. Bu şekilde uzayıp sarkma sonucu ağaç tacının ortası açılır, güneşle karşı karşıya kalır ve güneş yakmaları ortaya çıkar. Ayrıca dalların sarkması toprak işlemesini de güçleştirir. Bu şekilde kendi doğal gelişmelerine bırakılan, budanmayan ağaçlar zayıf düşer ve erken yaşlanırlar. Ürün miktarı ve kalitesi de düşer.



Şekil Budaması : Fidanlarda şekil budamasıyla istenilen yükseklikte, düzgün, dalları orta sıklıkta, düz, kuvvetli ve birbiriyle dengeli gelişmiş, çok sayıda ürün verebilecek sürgünlere sahip tacı olan bir ağaç yetiştirmek amaçlanır. Kuvvetli büyüyen ağaçlar hafif, normal büyüyenler orta, zayıf büyüyenler kuvvetli budanırlar.
Normal olarak fidanlar zeminden en çok 1 metre yükseklikten budanırlar. Bu yükseklik 60 cm. ye kadar indirilebilir. İlk ana dalları oluşturmak amacıyla seçilen yükseklikten ve uygun 3-4 göz üzerinden budanan genç ağaçta yaz mevsiminde budamalar yapılır. Ana dalların gelişmesini teşvik etmek üzere toprak yüzeyinden ve gövdeden çıkmış olan asalak sürgünler çıkarılmalıdır. İlk kış budamasında 3-4 iskelet ana dal seçilir. Bu ana dallar ağaç gövdesi çevresine eşit olarak dağıtılmalıdır. Aralarında 10-15 cm. mesafe bırakılmalıdır. Seçilen 3-4 ana dal 30-50 cm. mesafeden budanır. İkinci kış mevsiminde yapılacak budama her bir ana dalın ucuna yakın olarak çıkan iyi gelişmiş yan dallardan 2 veya 3 tanesinin seçiminden ibarettir. Ağaç yukarıya veya dışa doğru büyüyerek, bir vazo şeklini alacak biçimde terbiye edilmiş olmalıdır.
.
Ürün Budaması : Ürün budaması verim çağındaki ağaçların şekillerini korumak ve ağacı fizyolojik dengede tutmak amacıyla yapılan seyreltme ve kısaltma budamalarından oluşur. Seyreltme budamasında, budanacak dallar ve sürgünler dibinden kesilir. Sıklaşmış dal ve sürgünler, çatal ve çapraz dallar, birbiri üstüne binmiş dallar kesilir.

.
Gençleştirme Budaması : İlgisiz ve bakımsız kalan incir ağaçlarında gövdelerde çürümeler meydana gelir, dallar gelişigüzel uzar ve sarkar, çürüyen gövdeler hastalık ve zararlı yuvası haline gelir. Böyle ağaçlarda ürün miktarı ve kalitesi düşer. Bu durumdaki ağaçlarda sert budamalar yapılır. Buna kabaklama budaması da denir. Ağacın dallarının nerdeyse tamamına yakını kesilir. Ama bunun da bir usul erkanı vardır :)
.


En Önemli Not : Budama ağaçlar yapraklarını döktükten sonra (Aralık-Ocak-Şubat) yapılır.
Diğer Önemli Not : ) Yukarıda bahsedilen budamanın detaylarına Erbeyli İncir Araştırma Enstitüsünün web sitesinden ulaşabilirsiniz. Eğer; Okuduklarınız size karmaşık gelirse, takmayın kafanıza. Genel olarak budama konusunda biraz bilginiz varsa, işte şekil şemal bu :)
.
Bahçenin yeşil döneminin fotoğrafları için tıklayınız.


14 Aralık 2010 Salı

Sonbaharda Asma Yaprakları



Kırmızı bu yaprağa çok yakışmış. Hande Yener'in şarkısındaki gibi;
"belki birazcık bozuldun, ruhun belki can çekişiyor
belki biraz da kızardın ama sana kırmızı çok yakışıyor"

Asmaların ruhuna bişey olduğu yok da, yapraklarının birazcık bozulduğu, renk pigmentlerinin can çekiştiği doğru :)


.
İşte, bir güzel yaprak grubu daha. Ama geçtiğimiz haftasonundaki soğuk, yağmur ve lodos onların da bir çoğunu yerlerinden etmiş omalı...
.
.
8 ay önce minnacık bir yaprak olarak doğdu. Büyüdü, gelişti. Onca yağmur, rüzgar, güneş gördü. Yapısındaki yeşil renkli klorofil pigmentleriyle asmanın fotosentezindeki görevini yerine getirdi. Bize güzel üzümler verdi ve şimdi de gidiyor. Toprağa düşecek ve gübre olacak...
.


Sonbaharda bağdaki renk cümbüşü çok güzel oluyor. Ama her yıl olmuyor. Bazı yıllar sonbaharda soğuklar erken geliyor ve yapraklar erkenden dökülüyor. Bu yıl ise havalar çok güzel gitti, yapraklar asmalar üzerinde daha uzun kaldılar ve sararıp kızardılar. Yukarıdaki fotoğraf 10 gün kadar önce çekilmişti. Bağın sadece bir bölümündeki asmalar böyleydiler. Diğer bölümlerdeki asmaların yaprakları dökülmüştü. Yaprakların erken dökülüp dökülmemesinde asmanın yaşı, üzümün çeşidi, toprağın yapısı gibi faktörlerin de etkisi oluyor.

8 Aralık 2010 Çarşamba

İşmen Bağlarını Ziyaret



Öğleden önce kahvaltı sıralarında Haluk (İşmen) abi aradı. Az bir süre cep telefonundan konuştuktan sonra, "ev telefonundan konuşalım" dedi. Zaten bunu hep söyler. Türk Telekoma ya da Cem Yılmaz'lı reklamlarına hayranlığından değil tabi. Cep telefonunun muhtemel zararlarına maruz kalmamamız için. Ve tabi haklı da :) Epeyce konuştuk... Bugün öğleden sonra bir projenin ön çalışması için Tarım İlçe Müdürü ve Ziraat Bankası Müdürünün geleceğini söyledi, beni de davet etti. Geri kalanını da gelince konuşuruz, biraz muhabbet ederiz dedi. Eh, öyle de oldu... Hava da muthiş güzeldi.

7 Aralık 2010 Salı

Volkan Tunaşat Hocanın Ziyareti



Tenis hocası ve aynı zamanda basketbol antrenörü olan Volkan hocamla bu yazın başında Rıdvan abilerle geldiklerinde tanışmıştık. Rıdvan ve Haluk abinin arkadaşı olan Volkan hocam artık emekli ve taze bir Karaovalı. Tam Karaova'da sayılmaz ama olsun :)

Volkan hocam, yaz başında geldiği günden beri burayı ve burda içtiği şarabı anlatıyormuş :) ve epey bir zamandır da buraya gelmek istiyorlarmış. Bana bir de hediye (The World Atlas Of Wine) almışlar. (Bu güzel kitap için tekrar teşekkürler Volkan hocam.) Rıdvan abiyle geleceklermiş ama Rıdvan abi de bir kaç aylığına İstanbul'da. Bugün, hocam, eşi Zeynep hanım ve arkadaşları Bige hanım geldiler. Biz de kendi atlasımızda dolaştık, biraz şarap içtik ama bol bol sohbet ettik...

4 Aralık 2010 Cumartesi

Son Tarla Domatesleri

Bir önceki yazı "Son Keçi Sürüsü" idi, bu yazı da "Son Tarla Domatesleri" oldu. "Son"lardan gidiyoruz, hayırdır inşallah :)



Bugün toplandı bu domatesler. Pek albenisi yok, biraz lekeli, biraz ecüş bücüşler belki ama, çok önemliler, çok değerliler. Yok, yok, hani geçenlerde domates zam şampiyonu olmuştu ya, öylesi parasal bir değer değil bu bahsettiğim. Bu, tadla, doğal olmakla, son olmakla ilgili... Bağın hemen yanıbaşına yaz başında dikilen ve yazın sonuna doğru dalları kuruyan domateslerin, sonra gövdelerinden tekrar filiz verip dallanarak, kurumaya direniyor olmaları ve ısrarla domates vermeye devam etmeleriyle ilgili... Lezzetiyle ilgili birşey söylemiyorum, onu da bilenler biliyordur zaten...

27 Kasım 2010 Cumartesi

Son Keçi Sürüsü



Başlık sanki "Son Mohikan" der gibi oldu. Belki de öyledir. Eskiden koyun sürüleri, keçi sürüleri varmış buralarda, hatta "vardı" da diyebilirim. Çünkü bazılarını hatırlıyorum. Şimdi tek kalan sürü bu. "Herkesin aklı bir olsa keçiye çoban bulunmaz" diye bir söz vardır, bilir misiniz? O hesap yani... Herkesin aklında turizm sektöründe çalışmak olunca, keçiye çoban da, tarlaya saban da bulunmaz. Sonra da ortada ne sürü kalır ne de tarım kalır...



Hava kapalı, biraz da rüzgarlıydı bugün. Rüzgar lodos olduğundan hava soğuk değildi. Ama ne olur ne olmaz ben yanıma ince battaniyemi de almıştım. Üşütüp bir de onunla uğraşmayı istemem. Sonra da Mustafa'yla gezmeye çıktık. Biraz daha, biraz daha derken, biraz biraz uzaklaştık evden. Keçileri de görünce "hadi fotoğraf çekelim" dedik. Fotoğraflar çektik ve sürünün genç bir ferdi ile tanıştık. Bu delikanlının adı Metin'miş. Anasından biraz erken ayrılmak zorunda kalmış. Bu erken ayrılığın karşısındaki dirayetinden dolayı adını Metin koymuşlar. İlerde de bu sürünün tekesi olacakmış :)



Mustafa'cığım olmasa benim böyle gezmem bu kadar kolay olmaz. O hem engebeli yerlerde giderken bana yardım ediyor, üstelik de kendisinden beklemediğim bir güçle :) Hem de fotoğrafları çekiyor. En büyük Mustafa. Mustafa maximum :)

4 Kasım 2010 Perşembe

Eskibağlar Şarapçılık - Şarap Mahzeni ve Yapımı

Daha önce burada mahzen yapımı hakkında yazmış ve fotoğraflara yer vermiştim. O fotoğraflar ve yapım tekniği hakkındaki bilgiler Baha hocamdan idi.



Yine aynı teknikle yapılmış olan bu mahzen ve fotoğrafları ise Eskibağlar Şarapçılık'tan. Eskibağlar Şarapçılık, Öküzgözü ve Boğazkere'nin memleketi Elazığ'da kurulmuş olan yeni ve küçük bir şaraphane. Eskibağlar Şarapçılık hakkında geniş bilgiye web sitelerinden ulaşabilirsiniz.
http://www.eskibaglar.com.tr/



Yamaç bir arazi varsa eğer, mahzeni yapmak biraz daha kolay. Önce mahzenin yerleştirileceği yerdeki toprak alınıyor ve inşaata hazır hale getiriliyor.




Kemer yapı için uygun aparatla mahzenin yapımına başlanıyor.


Mahzen yavaş yavaş ortaya çıkıyor.


Ön cephe ve kapı çok güzel olmuş...


Bitmeye yakın halde mahzenin iç kısmı.
.
En yukarıdaki fotoğrafta da mahzenin yapımı bitmiş, içerisine şarap ve fıçı konulmuş. Bu mahzene güzel şarapların girmesini, burada dinlendikçe daha da güzelleşmelerini dilerim...

22 Ekim 2010 Cuma

Lodostan Sonra Kırık Bağ Direkleri



Burada ilkbaharda ve sonbaharda şiddetli lodos esiyor. İlkbahardaki lodos filizlere zarar veriyor. Sonbahardaki lodos ise bağ direklerine zarar veriyor. Aynen yukarda olduğu gibi, direkler kırılıyor. Teller şimdilik bir ağaçla desteklenmiş durumdalar. Budama esnasında bu direkler sağlamlarıyla değiştirilecekler.



Direklerin kırılmasında, direklerin sağlamlığı, ne sıklıkta dikildikleri, rüzgarın şiddeti, asmalardaki dal yoğunluğu gibi faktörlerin etkisi var. Her sene 3-5 direğin tamiri gerekiyor.



Daha az rüzgar tutmaları için, bağın şiddetli rüzgara maruz kalabilecek bölümlerindeki asmaların bazılarının dalları uçlarından kesiliyor. Yapraklar döküldüğünde bu sorun kendilinden ortadan kalkacak aslında. Çünkü yapraklar rüzgarın çok tutulmasına neden oluyor.
.
.

18 Ekim 2010 Pazartesi

Yazdan Kalma Bir Üzüm Fotoğrafı



Eskiden tek kanal döneminde yayın kesilirdi bazen. Hemen bir manzara resmi gelirdi ekrana. Şimdiyse böyle aksaklıklar olduğunda genellikle reklam giriyorlar. Neyse, diyeceğim şu; Ben de yazmayalı epeyce oldu. Bi nevi yayın kesilmesi gibi bişey. Hemen bir manzara. Üzüm, sağlığa yararlıdır. Göze de :)
.
.

4 Ekim 2010 Pazartesi

Yaz ve Kış Sebzelerimiz



Köyde yaşamanın güzel taraflarından biri de kendi ihtiyacımız olan bir çok şeyi üretebilmemiz. Bunlardan bazılarını hazır almak daha kolaydır aslında. Maliyet olarak daha ucuza gelebilir veya gelmeyebilir :) zahmete katlanmazsınız vs. ama ne yediğinizden emin olamazsınız. Daha doğrusu yediğiniz şeyin nasıl yetiştirildiğinden emin olamazsınız. Biz daha çok yaz sebzelerimizi kendimiz yetiştirirdik. Bu sene durum biraz değişecek.

Kendi ihtiyacımız için tetiştirdiğimiz yaz sebzeleri; Domates, biber, patlıcan, kabak, börülce, bamya, hıyar, maydonoz, kavun, karpuz. Yukarıda da biber, patlıcan ve domatesler var.



Yaz başı ve ortasında bir çok kabak bitkisi (kabakları) vardı ama yaz biterken sayıları azaldı, 3-5 kabak yater artık :)



Normal patlıcanların yanında bir kaç tane de bu patlıcanlardan var.



Burda da pırasaların ve maydanozların bir bölümü var.



Ispanakların erken çıkması için bir kısmı erken ekildi ve sıcak bir tohum yatağı sağlamak amacıyla da üstü örtüldü.



Bazı sebzelerin ekileceği/dikileceği yer hazırlanıyor. Hangi sebzeler? Kış sebzeleri. Bu yıl kış sebzeleri de yetiştirilecek artık. Yetiştirilmesi konusunda hepimizin hemfikir olmasına rağmen, bu konudaki en hevesli kişi baba bağcı. Yetiştirmemizdeki ana fikir yine aynı, kendimiz yetiştirelim, ne yediğimizi bilelim...



Ve iş başı. Ekim-dikimi zamanı. Ispanak, lahana, karnıbahar, soğan, bakla, brokoli, dere otu, köklü turp, hardal otu, kırmızı pancar, pırasa. Sanırım bu kadardı :) Bir ara marul da dikilecektir. Rokanın, havucun falan da adı geçiyordu ama, son durum nedir bilmiyorum. Başka bir kenarda da 3-5 kök enginar var. Enginarın yer seçiciliği yok zaten. Unutulan sebze varsa (hatır olmasın) bilahare onlar da dikilecektir :)



26 Eylül 2010 Pazar

Marsel İlhan Türk Telekom İzmir Cup 2010 Finalinde / Marsel İlhan ATP Klasmanında İlk 100'e Girdi



Geçen hafta Bosna Hersek'te ATP Challenger serisi Banja Luka tenis turnuvasını kazanan Marsel İlhan, yine bir ATP Challenger serisi turnuva olan ve bu yıl üçüncüsü düzenlenen İzmir Cup'ta geçen yıl olduğu gibi yine finale yükseldi ve -maalesef- yine geçen yıl olduğu gibi finalde kaybetti. Bu maçtaki yenilgiyle geçen hafta Banja Luka'da başlayan 9 maçlık galibiyet serisi de son bulmuş oldu. Ancaaak, finale çıkmasından elde ettiği puanlarla (60 puan) ATP dünya klasmanında ilk 100'e girdi. Ve, ilk yüze giren ilk Türk tenisçi oldu. Bu, şu demek; Artık ATP turnuvalarına ana tablodan direkt olarak katılabilecek. Ve ilk olarak önümüzdeki hafta ATP Dünya Turu etabı Malezya Açık’ta ana tabloda raket sallayacak ve sonrasında Japonya Açık için Tokyo’ya geçecek.

Maça gelince; Şampiyonluk maçında, 4 numaralı seribaşı Marsel İlhan'la 2 numaralı seribaşı Hint raket Somdev Devvarman karşılaştı ve maçı Somdev Devvarman 6-4 ve 6-3’lük setlerle kazandı. İlk setin başında 3-1 öne geçen Devvarman, sonraki oyunda servisini kırdırınca Marsel 3-3’ü yakaladı. İlk setin onuncu oyununda üst üste yaptığı hatalarla 0/40 geriye düşen Marsel'in çift hatası ise sete noktayı koydu. İlk seti 6-4 kazandıktan sonra ikinci sette 4-1’lik üstünlüğe ulaşan Devvarman, avantajını son oyuna kadar korudu ve bu seti de 6-3'le, maçı da 2-0'la kazanarak şampiyonluğa ulaştı.
.
Marsel İlhan, puan vuruşlarında rakibine 17-16 üstünlük sağlamakla birlikte, puan vuruşu demek, basit hata riski demek :) Bu da 29 basit hata olarak döndü Marsel'e. Ama olsun, cesaretli olmak lazım. Bugün çizginin biraz dışına düşen ve basit hata olan toplar, yarın çizginin içine düşer...

Marsel İlhan yaptığı açıklamada, bir hafta boyunca kendisine destek olanlara teşekkür ederek, "Geçen sene bir söz vermiştim. Bu sene şampiyon olmak istemiştim. İlk 100'e girdiğim için çok mutluyum. Seneye inşallah şampiyon olacağım" dedi.

.

25 Eylül 2010 Cumartesi

Derin Kuyu Pompasının (Dalgıç Pompa) Kuyuya İndirilmesi ve SU



Ben kuyunun başına gittiğimde derin kuyu pompası indirilmiş, pompaya bağlı diğer borular yerleştiriliyordu ve elektrik sistemi döşeniyordu. 12.08.2010



Ve işte ilk su. Beklenildiği üzere çamurlu.



Oldukça soğuk bir su. Geldiği derinliğe bakılırsa bu da normal tabi. Suyun çamurluluğu azalmaya başlıyor. Tamamen berraklaşması için epeyce akması gerekecek.



Dalgıç pompanın yerleştirildiği ve suyun ilk çıktığı gün sevgili arkadaşım Nermin (Cengiz) de buradaydı misafirim olarak. Bu heyecanımıza Nermin de ortak oldu...
Su yavaş yavaş berraklaşıyor.



Kuyunun son hali. Böylelikle, yıllardır keşfi yapılan ancak çeşitli sebeplerle ertelenen derin kuyu kazılması işinin de sonuna gelindi.
.


Akifer : Boşlukları tamamen yeraltı suyu ile dolmuş olan, bu suyu bir noktadan diğerine iletebilen, tabanında geçirimsiz bir seviye ile sınırlanmış olan ve bir kaynak olarak, ekonomik olarak su verme özelliğine sahip jeolojik oluşumlardır.
.
.

21 Eylül 2010 Salı

Garova'da Su Kuyusu (Derin Kuyu) Sondajı



Derin su kuyusu işi yıllarca ertelendikten ve bu zaman zarfında suyun yeri babam tarafından defalarca keşfedildikten sonra, nihayet sondaj zamanı geldi. 31.07.2010



Bir çok kez keşfi yapılmış noktaya sondaj makinası kuruluyor.



Belirlenen noktadan sondaj işlemi başlıyor.



Bir miktar (sanırım 3-5 metre kadar) delme işlemi yapıldıktan sonra, delici uç (matkap ucu) yukarıya çıkarılıyor.



Sondaj işlemi, yerin, dönen delici uçla (matkap) delinmesi ve açılan bu kuyu deliğinin içine özel bir deterjanın karıştırıldığı su verilmesi ve üzerine de hava püskürtülmesi yoluyla oluyor. Yukarıdaki de, hava kompresörü ve sondaj borularını taşıyan kamyon.



Biraz delindikten sonra matkabın ucu yukarıya çıkarıldı demiştim yukarıda. Biraz daha genişçe açılan üst kısımdaki bu deliğe 2 metre kadar boyunda demir bir boru yerleştiriliyor. Daha sonra sondaj işi yeni bir matkapla bu borunun içinden devam ediyor. Kazı borularının uç uca eklenmesinde ve daha sonra boruların yerleştirilmesinde bu demir borunun çok büyük bir işlevi oluyor.



Sondaj işleminde, açılan kuyu içerisindeki matkabın parçaladığı kaya ve toprak parçalarının üzerine, içine özel bir deterjan karıştırılan su veriliyor. Ve orada çok yoğun bir köpük oluşuyor. Küçük toprak ve kaya parçaları da bu köpüğün içine karışıyor. Ve bu köpüğün üzerine kompresörden çok güçlü bir hava verildiğinde köpük kuyu ağzına (yüzeye) kadar yükseliyor. Dolayısıyla da içindeki toprak ve kaya parçaları dışarı atılmış (taşımış)oluyor. Aynen yukardaki gibi.



Üzerindeki köpük söndükten sonra ortaya çıkan killi toprak. Kazının ilk safhalarında daha çok killi toprak çıkıyor. Taşlı tabakaya gelmek ise suya yaklaşıldığının işareti oluyor. İlk günün sonunda düşündüğümüz derinliğe kadar inildiği halde henüz suya rastlanılmamıştı. Tabi bu da herkeste bir endişeye neden olmuştu. Hatta biz, acaba güzel bir sürpriz olur da, daha az bir derinlikte suya rastlar mıyız diyorduk. Güzel sürprizden vazgeçtik. Ya su çıkmazsa... Herkes o geceyi biraz endişeli geçirdi.



Ertesi gün sabah sondaj tekrar başladıktan biraz sonra su bulundu. Ve tabi endişe de yerini gülen yüzlere bıraktı. İşin tekniği gereği kazıya biraz daha devam edildi. Çünkü kazı derinliğinin son noktasına kadar boru yerleştilemiyor daha sonra. Bunun da hesap edilerek sondaj derinliği belirleniyor.



Yukarıda sondaj kuyusundan yükselen köpüklü su görülüyor. Bu köpüklü suyun fazlalığı kuyunun tabanında bulunan sudan kaynaklanıyor.



Son bölümde çıkmış olan taşlı kazı materyali. Ben de buradan kibrit kutusuna yakın büyüklükte bir kaya parçası almıştım hatıra olarak. Ne de olsa 124 metre yerin altından kopup gelmiş bir kaya parçası. Her zaman bulunmaz :)



Açılan kuyudan delici matkabı taşıyan borular ve delici uç çıkarıldıktan sonra, bir an evvel kuyuya borunun yerleştirilmesi gerekiyor. Çünkü kuyunun çeperlerinden kopacak taş ve/veya kaya parçaları alt kısma düşerek, tıkanıklığa sebep olabilir.



Borular uç uca eklenerek açılan kuyuya yerleştiriliyor. Sanırım bu boruların her birinin boyu 4 metreydi. En alta çeperi deliksiz olan boru yerleştiriliyor. Daha sonraki 4 metrelik boru delikli boruydu. Ondan sonraki deliksizdi. Bir delikli, bir deliksiz şekilde belli bir yere kadar yerleştirildikten sonra daha yukardakilerin hepsi deliksiz borulardan yerleştiriliyor ve ve en son kuyunun ağzı kapatılarak bırakılıyor.
Şimdilik bu kadar. Çünkü buraya kadar yapılan işlemler arama ruhsatıyla yapılan işlemlerdi. Şimdi tekrar izin alınacak ve kuyunun başına elektirik çekilecek, sonra kuyuya dalgıç pompa (derin kuyu pompası) indirilecek.
.
.