Çocukluğumda kuyuya su almaya gittiğimizi hatırlıyorum. Hani, çeşme başı muhabbetler olur ya, bizdeki kuyu başı muhabbetiydi. Bir çok kişi birbirini ya kuyu yolunda ya da kuyu başında görebilirdi. Hemen hemen her evin su sarnıcı vardı ama, içme suyu için kuyuya gidilirdi. Sonra şebeke suyu geldi, sarnıçlar önemini biraz kaybetti, kuyuya gitmeler de bitti.
Yukarıda bahsettiğim kuyular, etrafı taşla örülmüş klasik kuyulardı. Bundan 10 yıl kadar önce ise kendi arazimizde bir derin kuyu açtırmak fikri hasıl oldu. Bunu en çok isteyen babamdı. O zamandan bu zamana hep lafı edildi ama o ya da bu sebepten ötürü hep geri kaldı. Arazinin içinde keşif yapar, "su burada" derdi babam. Tel çubukla su arayan birini getirmiş, o adam da tel ile su arayıp aynı yeri işaret etmiş. Sonra ağaç dalıyla başka kişi de bakmış. Bir kaç noktada su var ama en çok olduğu yer orasıymış.
Nihayetinde bu yıl sondaj yapılmasına ve kuyu kazılmasına karar verildi, müracaat yapıldı, izinler alındı. Çatal ağaç dalı ile bir kontrol daha yapılacaktı. Ben de gittim oraya. Ama böyle bişeye kesinlikle inanmıyorum tabi. "Olur mu öyle şey" diyorum. Su arayan kişinin elinde ağaç dalı acayip oynuyor suyun olduğu yerde. Dedim ki, "ben de deneyeceğim." Aldım çatal değneği, birisi de tekerlekli sandalyeyi sürsün dedim. Aman Allahım, o da ne! Değnek ne biçim oynuyor elimde, gel de inanma şimdi.
Tel çubukla arama yapılıyormuş. Çatal değnekle de arama yapılıyormuş. Delice zeytin dalından ya da dut dalından fotoğraftaki gibi çatal bir değnek kesiliyor. Başka ağaçlardan da olabiliyor bu çatal değnek. Bizimkisi delice zeytinden idi. Kişi, değneği iki ucundan yere paralel olacak şekilde tutuyor ve dirseklerini böğrüne yaslıyor ve yürümeye başlıyor.
Çok yavaş adımlarla giderken çatal değneğin ucu yukarıya doğru kalkmaya başlıyor. Çubuğun uçlarını sıktığınız halde avcunuzun içinde dönmeye devam ediyor. Ne kadar yukarıya kalkarsa, değnek ne kadar güçlü hareket ederse, bu, suyun da güçlü olduğuna, fazlalılığına işaret. Yürümeye devam edip su olan yeri geçtiğinizde, değnek de tekrar geriye gidip, yere paralel eski haline geliyor. Yani değnek hareket etmezse su da yok demek.
.
Yaa, işte böyle :) Gülerek, dalga geçerek gitmiş ve denemek istemiştim. Ama kesin şekilde ikna oldum. Bu arada, değnek herkeste oynamıyor. Bu enerjiyle alakalı bişeymiş. Bende varmış yani :)
.
Bu konuda internetten bir alıntı :
.
Yer kabuğu yalnızca birkaç kilometre delinebildiği için altımızda nelerin olduğu örnekler alınarak açıklanamıyor. 70 kilometreye ulaşan yer kabuğundan sonra 2.900 kilometre kalınlığında katı bir tabaka, daha sonra da 2.300 kilometre kalınlığında ergimiş çekirdek tabakası olduğu biliniyor.
İnsanoğlu gözünü hep gökyüzüne diktiğinden yer altındaki faaliyetler ve bunların kendi yaşamına etkileri hakkında biraz ilgisiz. Arada sırada bir yanardağ lav püskürtünce aşağıda da bir takım şeylerin olduğunun farkına varıyor. Aslında ayaklarımızın altında sıvıları, gazları, radyoaktiviteleri, manyetik kuvvetleri; eriyen, kırılan, dalgalanan tabakaları ile esrarengiz bir dünya gizlidir.
Jeologların yüksek teknoloji ürünü aletleriyle bile saptayamadıkları yer altındaki bazı oluşumları insanların hissedebildikleri, yerin derinliklerinden gelen ışınların pek çok hastalığın sebebi olabileceği konulan artık ciddi olarak tartışılmaktadır.
Yerin altı ile fizik ötesi bir ilişki kurabildiklerini iddia edenlerin başında su arayıcıları gelir. Su arayıcılarının en çok kullandıkları 'Y' harfi şeklindeki ağaç çubuklardır. 'Y'nin iki ucunu ellerinde tutup, bacağını da ileriye uzatıp kollarını gererler. Su kaynağına yaklaştıkça ağaç çatal titremeye ve aşağıya, suyun bulunduğu yere doğru dönmeye başlar. Bu işte tercih edilen ağaçlar fındık, karaağaç ve meşedir.
Çin'de milattan önce 2200 yıllarından beri kullanılan bu tekniği uygulayan su arayıcılarına göre, iki su damarının kesiştikleri yerden çok güçlü bir ışın yayılmaktadır. Bu ışın evlerin duvarlarından bile geçebilmekte, insanlar mikrodalga seviyesindeki bu ışınları hissedebilmektedirler. Ancak özel bir duyarlılığa sahip insanların algılayabileceği söz konusu ışınların var olup olmadıklarını ve insan sağlığı üzerindeki etkilerini kanıtlamak üzere Münih Üniversitesi bir çalışma başlatmıştır.
Çalışmalar kapsamında yapılan deneylerde su arayıcı kişilerin yüzde 95 isabetle suyun yerini tespit edebildikleri görülmüştür. La Roche firması adına su arayan ünlü Peter Treadwell, Avustralya'dan Hindistan'a kadar dünyanın hemen her yerinde aradığını bulmuştur. Yer altı oluşumlarının insanlara bir şekilde etki ettikleri artık kabul edilmektedir. Ancak bu işte kullanılan ağaç çatalın yer altı sularından nasıl etkilendiğinin ve bu işteki rolünün hala bilimsel bir izahı yoktur.