Amcam, Kuşadası’nda çalışan ve hafta sonu tatili için köye gelen kızını (kuzenimi) sabah erkenden yola çıkarak, mesai saatine yetişecek şekilde Kuşadası’na götürecekti. Bana, “eğer gelmek istersen beraber gidelim” dediğinde, ben de, “tamam” dedim. Sabah yolculuğu güzel olur. Ve o yol güzergahı benim için hatıralarla doludur, nostalji yüklüdür. Hem Söke Ziraat Teknik Lisesinde okurken, hem onun öncesinde, sonrasında ne çok geçtim o yoldan. Söke’de yatılı okulda öğrenciydim ve Cuma akşamlarından evci olarak amcama giderdim. Bazı hafta sonları da amcamla beraber köye giderdik. Yola genellikle Cumartesi sabahı erken saatlerde, sabah ezanı okunurken çıkardık. O yolun her bölümünde bir hatıra vardır, mesela bir yerden geçerken çok yağmur yağmıştır, bir başka noktasında mola vermişizdir, bir başka yerinde başka bişey olmuştur vs… Yani, arabadan inmesem bile o yollardan geçmek benim için güzeldir, değerlidir. Sıcağa kalmadan dönmeyi planlıyorduk. Sanırım arabadan inmem ama “yine de tekerlekli sandalyeyi alalım” dedim. İyi ki de demişim…
Kuşadası’na varıp yolcumuzu işyerine bıraktıktan sonra, amcam Söke’ye değil, Çamlık-Ortaklar yönüne hareket etti ve “Ortaklar üzerinden dönelim mi” dedi. Ben de, “tabi, olur” dedim. Hem de güzel olur. Kuşadası’ndan Çamlık’a giden yol gayet güzel ve Çamlık Kuşadası’na yakın bir köy. Hemen Çamlık’taki 7 Bilgeler Bağları ve Şaraphanesi geldi aklıma geldi. Zaten biraz gidince tabelayı da gördüm, az sonra da işaret edilen yere saptık. Kapıya geldiğimizde etrafta kimseyi göremediğimden ve biraz da randevusuz olduğumuzdan, geri döndük. Şimdilik, bu güzel tesisi, yerini, etrafını görmüş oldum. Umarım daha sonra planlı programlı bir şekilde gitme fırsatım olur… Planlı programlı gidilecek ve zaman ayrılacak Çamlık’taki bir diğer yer de Tren Müzesi.
Selçuk-Ortaklar yolundan Ortaklar’a yöneldik. Epeyce olmuştu buralardan geçmeyeli. Sonra Ortaklar’daki kavşağa geldik ve Söke yoluna saptık. Eski yolculuklarımda bu kavşakta kısa süreli bir mola verildiği olurdu, yolcu indirilir bindirilirdi, bazen aktarmalı yolculuklarımda burada otobüs beklerdim.
Sevilen Magnesia Şarap Üretim Tesisini Ziyaret
Kavşağı dönüp biraz ilerledikten sonra sarı zemin üzerindeki “Magnesia” tabelasını gördüm. İşte o anda kafamda bir şimşek çaktı. Sevilen Şarapları, üretim tesisini Aydın-Ortaklarda Magnesia antik kentinin hemen yanıbaşındaki yeni yerine taşımıştı. Taşınma sebeplerinden, yeni tesisin ne zaman hazır olacağından, tesis için yapılan güzel taş binadan, bu taşınmayla beraber fermentasyon tanklarının da yenilendiğinden, üretim teknolojisinin modernleştiğinden haberdardım. Yani, bu konuda yazılıp çizilenleri, çıkan haberleri takip ediyordum. Ve, bir ara –eğer mümkünse- orayı görmek, gezmek istiyordum. İşte şimdi çok yakınındaydım, gayriihtiyari bir şekilde Sevilen’in yoluna dönmüştüm bile, dönmüştüm ama, randevu yok, bişey yok, kim geldi, sarı çizmeli Mehmet ağa. Kim tanır beni.
Kapıda güvenlik şefine kendimi tanıtıp durumu izah ettim. O da içeriyi aradı, biraz ileride Gökhan (Güner) beyin olduğunu onunla görüşebileceğimi söyledi. Sonra Gökhan beyle tanıştık, arabadan inmeyi düşünmediğimden ve vaktini de almak istemediğimden biraz arabada oturduk ve sohbet ettik. Derken, arabadan inmiş, tekerlekli sandalyeye oturmuş, Gökhan beyle beraber tesisi gezerken buldum kendimi…
Gökhan bey, epeyce bir zamanını ayırdı ve bütün tesisi anlatarak gezdirdi. Bana dediği de, “ben geldiğimde sen de sizin oraları bana gezdirirsin” şeklindeydi. Ne zaman isterseniz Gökhan bey. Çok seve seve yaparım bunu…
Çok istediğim ve bugün için hiç hesapta olmadığı halde gerçekleşen bu Sevilen Magnesia tesisi gezisi, üstelik de Gökhan Güner beyin yakın ilgi alaka ve rehberliğiyle gerçekleşince benim için erken bir Bayram hediyesi oldu. Bunun için kendilerine bir kez daha teşekkür ediyorum…