19 Temmuz 2010 Pazartesi

Horoz Karası Üzümü



Bizim bağda bir kaç kök bu üzümden var. Araştırdıktan sonra bu üzümün Horoz Karası olduğuna kanaat getirdim. Gaziantep ve Kahramanmaraş civarında yaygın yetiştirilen bir çeşittir. Olgunlaşma zamanı (Ağustos sonu) orta mevsimdir. Taneleri iridir. Horoz Karası hem sofralık, hem de şaraplık bir çeşittir. Şarabı renk ve tanence zengindir, alkolü yüksektir.



Çok güzel poz veren bir üzüm olduğunu düşünüyorum. Fotojenik demek daha doğru olur belki :) Dolayısıyla da albenisi yüksek bir üzüm çeşidi.



Görüntü şahane. Hangi salkımı çekerseniz çekin, güzel çıkıyor. Dedim ya, çok fotojenik bu üzüm.





12 Temmuz 2010 Pazartesi

Bağda Kuş Kovalama Yöntemleri



Bağda üzümler olgunlaşmaya başladığı zaman, bir de kuş derdi çıkıyor ortaya. Bağa gelen kuşların bir şekilde kovalanması gerekiyor. Kuşları kovalamanın ya da bağı kuşlardan korumanın bazı yolları var. Bunlardan bir tanesi ve en geleneksel olanı, ses çıkartarak kuşları kaçırmak. Bunun da en bilinen yolu bağırarak ve ses çıkaracak bişeylere vurarak gürültü yapmak. Bizde bu işi Mustafa ve ablası yapıyorlar genellikle :)



Kuşlar üzümlere ciddi zarar verebilirler. yukarda görüldüğü gibi, bir bakmışsınız salkımların yarısı gitmiş. Nereye koyduğumu bulamadım ama, öyle asma fotoğrafları çekmiştim ki, iskelet gibi salkımlar kalmıştı sadece, bir tek tane kalmamıştı salkımlarda. En çok da Merlot'u seviyorlar. Bunun bir sebebi de Merlot'un erken olgunlaşması. Merlot haricindeki şaraplık üzümlere pek dokunduklarını görmedim. Ama onları yemezler demiyorum.
Sofralık üzümleri daha çok seviyorlar. Zaten bizim için de o daha önemli. Aslında konuşup anlaşabilsek onlarla, "alın, bu sıra sizin olsun hepsini yiyin, ama diğer sıralara dokunmayın" diyeceğiz. Çünkü salkımlardan birer ikişer taneyi yediklerinde ya da gagaladıklarında, salkımın bütünlüğünü ve pazar değerini düşürüyorlar.



Üzümleri korumanın yöntemlerinden birisi, sıraların üzerini ağ (file) ile kapatmak.



En bilinen yöntem ses çıkararak kuşları kaçırmak demiştik. Bu da, bu iş için en yaygın kullanılan makinalardan birisi. Piknik tüpü ve küçük bir akü ile çalışıyor. Tüpten belli zaman aralıklarıyla namlu haznesine gelen ve burada sıkışan gaz, aküden gelen elketrikle ateşleniyor ve sanki küçük bir top patlamış gibi, "boom" sesi çıkıyor. Ne kadar aralıkla patlayacağı zamanlayıcısı vasıtasıyla ayarlanıyor. Yerleşim yerine yakın yerlerde kullanıldığında neden olduğu gürültü çevreden şikayet konusu olabilir. Kullanan bir arkadaşımdan, belli bir süre sonra kuşların buna alıştığını duymuştum. Ne ölçüde doğrudur bilemiyorum. Bu alet yaban domuzlarının kaçırılmasında da kullanılabilir.
.


Bu da yine ses çıkarmaya yarayan bir alet. Aküden aldığı enerjiyle belli aralıklarla siren sesi çıkarıyor ve böylelikle gündüz kuş, gece de yaban domuzlarının korkutulmasında kullanılıyor(muş). Üzerindeki zamanlayıcı ile siren aralıklarının süresi ayarlanabiliyor.



Bu fotoğrafı da Baha hocam göndermişti. Fotoğrafın altına da, "İlgini çekeceğini tahmin ettiğim bir başka fotoğrafı da ekte gönderiyorum. Almanya'nın sadece bir yöresinde, bağlarda kullanılan bir kuş kovar. Pervane dönünce, arkasındaki mekanizmayı çalıştırıyor, özel bir ağaçtan yapılmış olan parçalar birbirine çarparak kuşları ürküten bir ses çıkarıyor. Kaynana zırıltısı diye bir şey vardır, bilir misin, işte onun devasa boyutta olanı. Sevgi ve Selamlar Baha" diye yazmıştı. Bence bu da güzel bir kuş kovar.



Eğer yöntem denebilirse, bir başka yöntem de bu. Bu tür şeritler, teyp kasetinin içindeki bantlar, rafyalar bağın kenarlarına geriliyorlar. Bunlar güneşte parlayarak ya da rüzgarda ıslık şeklinde sesler ve uğultular çıkararak kuşların ürkmesine sebep olabiliyorlar. Sağa sola asılan CD'ler de rüzgarda sallandıkça parlak taraflarıyla güneşi yansıtırlar. Ve bu da kuşları ürkütebilir.

Az daha unutuyordum, bir de devamlı müzik yayını yapıyoruz. Bağın orta yerindeki kule(be)den, gündüz kuşları ürkütmek için, gece de yaban domuzlarını ürkütmek için müzik yayını yapılıyor.

Son olarak, kuşların hakkı yok mu hiç. Bana kalırsa var elbette. Ama baştan aşağı yenmiş salkımları görünce insanın da tepesi atıyor. Netice itibarıyla, bir kovalamacadır gidiyor... Ta ki, incirler çıkana kadar. İncirler çıktığında onları yemeye başlıyorlar. Sanırım biraz da üzüme doymuş oluyorlar :)
.
.

11 Temmuz 2010 Pazar

Çekirgenin Sonu



Yok, o kadar da değil. Bu çekirge şişeden çıkmadı :) Dün akşam bir beyaz şarap tatmıştım. Bir kaç yudum alıp tadına baktıktan sonra, gerisi de kadehte kalmıştı. Yanımdaki kitaplıkta duruyordu. İçerde de bir çekirge vardı. Doğal olarak ordan oraya zıplayıp duruyordu tabi, arada da cırıl cırıl ses çıkarıyordu. Uyuduktan sonra gece bir ara su şıpırtısı sesi duyar gibi oldum. Gözümü açıp ne oluyor falan diyene kadar, bizim çekirgenin ayakları ters gelmiş, iki seksen uzanıyordu kadehte kalan şarabın içinde. Ah be kardeşim, ben seni dışarı bile atmamıştım, koskoca oda dar mı geldi sana...
.
.

6 Temmuz 2010 Salı

Garova'da Asma Anaçlarının Sulanması



Bu yılın Mart ayında bir miktar daha asma anacı dikmiştik. Onların sulanmaları gerekiyor tabi. Dikilen asma sayısı az olduğu için ve ikinci yıldan itibaren de sulama yapmadığımız için, damla sulama sistemi de döşenmiyor. İşi basit yöntemlerle halletme yoluna gidiyoruz.



Damla sulamanın alternatifi, kova sulama :) Ben böyle bir isim koydum.



Geçtiğimiz Mart ayında dikilmiş olan ve önümüzdeki Mart ayında aşılanacak olan R 110 Amerikan asma anacı.



Tankerle su getirip, sulama işini haftada bir bu şekilde hallediyoruz.

.

Daha önceki yıllarda tesis edilmiş bağlar da bu sekilde tesis edilmişlerdi. Asmanın yıllık su isteği 550 mm civarındadır. Bodrum'un yıllık yağış miktarı da 650 mm dir. Ve biz asmaları ilk yıldan sonra sulamıyoruz. Ancak Dikkat : Sulama yapılmadan yetiştiricilik yapılacaksa, evvela buna uygun anaç seçimi ve toprak işlemeye dikkat etmek gerek.




Anaçlar dikildikten bir süre sonra ilk sulama yapılırken
"Bunlar da (adeta kuru bir çubuk gibi olan fidanlar) filizlenecekler dee, adam olacaklar daa..." diyordum dikim yapılmış bu alana bakınca. Sanki daha önceki asmaların nerelerden nasıl bu hale geldiklerini bilmezmişim gibi... Yukardaki fotoğraflarda da görüldüğü gibi, büyüyorlar işte... Canlarım benim :)

2 Temmuz 2010 Cuma

2010 Yılı İlk Üzüm Hasadı



Bu yıl üzüm hasadı geçmiş yıllara nazaran daha erken başladı. Bu erkencilik 1 hafta-10 gün kadar var. İlk hasat ve pazar geçen Cuma başladı aslında. Yani Haziran'ın 25'inde. Hasat her yıl olduğu gibi bu yıl da Trakya İlkeren üzümleriyle başladı. Ondan bir kaç gün sonra da kesilebilecek olgunluğa erişmiş Cardinale salkımları kendini göstermeye başladı bağda, ama acele etmeyip biraz daha bekledik ve ilk Cardinale üzümlerini bugün kestik.



Cardinale üzümü. 2008 yılında 11 Temmuz'da, 2009 yılında 10 Temmuz'da başlanmış ilk salkımlar kesilmeye.



Bu yıl Haziran'ın 23'leri civarında kesilecek olgunluğa gelmiş Trakya İlkeren üzümü salkımları vardı. 25'inde de kesildi ve pazara gitti zaten. 2008 yılında 4 Temmuz'da, 2009 yılında 3 Temmuz'da kesilmiş ve pazara gitmiş ilk salkımlar.



Yeşil budaması düzgün yapılmış olan bu asmada, salkımlar ne yaprakların arasında boğuluyorlar, ne de çok çıplak kalmışlar. Çok fazla salkım bırakılmadığı için de, salkımlar iyi gelişmişler.



Bağdan toplanan üzüm salkımları toplandıkları haliyle kasalara yerleştirilmeyip, kontrol ediliyorlar ve eğer varsa (ki muhtemelen vardır çünkü Cardinal üzümünde bu olur) aralardaki yeşil, gelişmemiş taneler küçük makaslarla temizleniyor.



.
Kasaya yerleştirilmiş Cardinale ve Trakya İlkeren üzümleri.
.


Üzümler kasaya yerleştirilip arabaya yüklendikten sonra, temizlenen tanelerin döküldüğü yere civicivler toplaşıyorlar. Epeyce süre onları izledim. Etrafımda koşturup durdular...
.
.